29 Ağustos 2013 Perşembe

Saz Çatı

İnsanlığın tropikal bölgelerde filizlendiği söylenir. İklimin elverişliliği (çok soğuk veya sıcak olmaması), bol su, toplanabilecek çeşit çeşit meyve ve yemişin varlığı, bu iddiayı destekliyor. Barınak konusu da, çok sıcak veya soğuk iklimlere kıyasla, nispeten basit tekniklerle çözülebiliyor. Esas dert, diğer koşullarda çok daha uzun dayanabilecek yapı malzemelerinin, bu kadar nem içinde hızlıca çürümesi. İşin iyi yanı ise, iklimin avantajları sayesinde bu yapı malzemelerinin hızla yenilenebilmesi. Özellikle de bambu ve saz türleri.

Green School'un meşhur ofis ve sınıf binası. Aşağıdaki video'da yapının içi de görülüyor. 

Uzakdoğu’nun en yaygın yapı malzemesi bambu. Son 20-30 yılda gelişen ve ucuzlayan çimento sayesinde bu değişmekle beraber, özellikle kırsal ve dağlık kesimde bambu, hayat demek. Yapı malzemesi olmasının yanı sıra, günlük yaşamın her detayında sürekli kullanılıyor; sepet, çatal, tabak, mobilya ve hatta taze sürgünleri yemeklerde..  

Tüm Güneydoğu Asya ülkelerinde bambu kullanılıyor olsa da, bu işte en yaratıcı olan kültür Bali. 

Yolculuk boyunca konakladığımız çeşit çeşit yerlerin neredeyse hepsinde, birkaç metrekarelik bambu kulübelerde yattık. Malzemeler hazırsa, işi bilen iki ustanın bir günde ayağa kaldırabileceği türden kulübelerdi çoğu. Bazıları kutu gibi karanlık ve yüksek çatılı veya bol pencereli ve havadar, bazıları da üzerinde bir çatısı olan dört tarafı açık platformlardı.  Özellikle dağlık bölgelerde, maddi kıtlığın yanı sıra bol bol hammadde ve işgücü olan kırsal yerlerde, endüstri ürünü ve sağlıksız ama nispeten ucuz ve kullanımı kolay asbest çatı kaplamalarına erişilemediği için, geleneksel çatı inşa yöntemleri de devam ediyor. Saz çatı, bütün Güneydoğu Asya halklarının paylaştığı eski bir teknik.


Aşağıdaki video, Bali’de çatı ‘kiremitleri’ üreten ufak bir atölyede çekildi. Bu paneller çatıya birbirlerinin üzerine binecek şekilde diziliyor ve çoğu zaman ince bambu lifleriyle birbirlerine ve çatı iskeletine tutturuluyorlar. Bu bir santim eninde çok ince liflerle, çatı panellerini o kadar sağlam tutturabiliyorlar ki, inanmak zor. İncecik lifler birbirine sıkışıcak şekilde yapılan küçük bir bilek burgusuyla, yaklaşık bir buçuk metrelik hafif paneller birbirlerine kenetleniyor.
Malzeme el altında değil veya o kadar ince uğraşacak zaman/yetenek yoksa, tel veya naylon ip de kullanılıyor tabii ki.


Çatı için, Bali’de alang alang (Imperata cylindrica) adı verilen bir saz türünü kullanıyorlar, fakat yörenin diğer ülkelerinde farklı çeşitler de var. Tayland’ın kuzeyindeki dağlık yörelerde, ismini öğrenemediğimiz bir ağacın büyük ve sağlam yaprakları da aynı mantıkta kullanılıyor. Sazın neredeyse tamamen kuruduktan sonra kullanılması, çürümeyi engellemek için önemli.  


Bu eski yöntemle, günde 40 panel yapabiliyorlarmış.
 
Tacomepai'da yerel malzemelerle inşa edilmiş birçok kulübeden biri. Taş, toprak, ahşap ve bambu karışımı bu yapının çatısı tahta kiremitlerle kaplanmış. Dayanıklılığından ötürü tik ağacının ahşabı tercih edilebilir, ama oldukça pahalı bir malzeme olduğu için ikinci el çıkma tahtalar kullanmak daha makul.  

Bu işteki en önemli hesap, çatıları en az 45 derecelik eğimle ayarlamak. Daha düşük (az eğimli) açılarda, içine yağmur alıyor, fakat 45 derece veya daha dik açılarda, düşen yağmur içeriye nüfuz etmeden akıp gidiyor. 


 Sumatra'daki Batak kültürüne ait mimari yapılarda da saz çatı kullanılıyor. Bunların formunda dini ve kültürel etkiler yatsa da, yağmuru üzerinden akıtacak dik çatının işlevsel değeri var.  
 
Tropikal bölgenin koşullarından çok farklı ılıman iklim şartlarına sahip İngiltere veya diğer Kuzey Avrupa ülkelerinde de saz çatı (thatched roof) eskiden sıklıkla kullanılırmış. (bknz: http://en.wikipedia.org/wiki/Thatching)

 İngiltere'den saz çatı örneği, Google Images
 
Bali’deki tapınaklarda ise, Kuzey Avrupa örneklerine benzer görünümde bir saz çatı geleneği var.


Yalnız bu tapınaklarda kullanılan malzeme, ‘siyah palmiye’ adını verdikleri önemli bir ağaçtan elde edilen lifler. Söylendiğine göre, bu ağacın kullanılmayan hiç bir kısmı yok; yaprakları dekorasyon ve adaklarda, lifleri çatı yapımında, yemişleri ve sütü gıda olarak, ahşabı da sağlamlığı yüzünden çeşitli marangozluk işlerinde. Chakra’nın çalıştığı bir ‘yeşil çatı’ projesinde, yol kenarından topladığımız eski çatı liflerini küçük küçük keserek, beton karışımında esnekliği ve sağlamlığı arttırmak için kullanmıştık. Berberden aldığımız bir çuval dolusu kesilmiş saçı da eklemeyi unutmadık!

Tapınak adaklarının arkasındaki bir yapıda (sol tarafta), Bali'ye has ve yaygınca kullanılan kahverengi pişmiş toprak kiremitler de görülüyor. 

Tabi, hava şartlarına göre birkaç yılda bir yenilenmesi gereken bir yapı malzemesi saz çatı. Ama en başta değindiğim gibi, yenilenmesi de kolay bir ham maddesi var. Bu sazların çoğu yol kenarlarında veya uygun buldukları başka noktalarda kendiliğinden yetişiyorlar. Çok hızlı büyüyorlar ve çeşitli kullanım amaçları var. Sepet yapımı, büyük baş hayvan yemi gibi. Ayrıca bu sebeplerden ötürü atmosferdeki karbonun yeniden toprağa dönüşünü hızlandıracak karbon çiftlikleri için de umut vaadeden bir bitki. 

 Bali'deki Green School'dan müzik sınıfı.

Böyle hafif ve havadar mekanlarda yıl boyu yaşayabiliyor olmak, tropikal bölgelerin en büyük armağanı ve en çok özlediğimiz şeylerden. Sadece yağmurdan ve güneşten koruyan dört ayak üstündeki basit bir çatı ve altında yerden yükseltilmiş ince bir platform, o coğrafyanın barınma ihtiyacını karşılayacak bir çözüm. 

 Tayland'ın kuzeybatısındaki Pai yöresinden henüz inşaat halinde bir 'resort'. Kerpiç duvarlar ve saz çatı. 

 Yine Green School'dan; bu küçük bambu yapı, güneş panellerine bağlı elektrik sistemine ev sahipliği yapıyor. Çatı, sıkıştırılmış bambu plaklardan kiremitlerle örtülmüş.

Emre.
 

26 Temmuz 2013 Cuma

Endonezya Özeti


Endonezya'nın her adası, her bir köşesi birbirinden oldukça farklı. Yaklaşık 17 bin adanın o kadar azını görebildik ki.. Ama bu azın içinde krater gölü, yanardağ, orangutanlar, acayip ritüeller, enteresan tapınaklar, etnik çeşitliliklerin güzelliği, inanılmaz deniz  ve kara canlıları, değişik müzisyenler, saygı ile bakakaldığım ağaçlar, bereket, fakirlik, kuraklık, doğal afetlerin acımasız yüzleri, pislik, ölüm ve din.. Her şeyden biraz çıktı karşımıza, her şey hakkında derin derin düşündürdü, çok tokatladı, kucakladı bir garip. Kapitalizme, beyaz ırkın bitmek bilmez sömürülerine, dinin politik olarak kullanılma şekillerine, biyoyakıt için kesilen yağmur ormanlarının yerine asker gibi dikilen palmiye ağaçlarına tanıklık ettik. Tüm sömürülere, o kadar etnik grup, dil, din farkını ve biyoçeşitliliği görmezden gelerek her şeyi, herkesi aynılaştırma çabalarına rağmen, hala rengarenk, hala çok güçlü ve çok özel bir ülke kendisi, adı gibi işte. 



Bu adalar ülkesinde her şey birbirinden farklı, birbirinden güzel ve birbirinden zor. Şu yolculuk boyunca gittiğimiz ülkeler içinde tüm 'en'lerim Endonezya'da. En güzel, en çirkin, en ucuz, en pahalı, en zor, en pis, en eğlenceli, en değişik, en trip, en, en, en..
Dolayısı ile özetlemek epey güç, her yeri ayrı bir dünya..


Bromo Yanardağı


Bali adakları


Jogjakarta Gamelan Festivali, Karinding Attack grubunun performansı
Karinding Attack grubunun, Jogjakarta Gamelan Festivali dahilinde düzenlediği atölye çalışmasından kısa bir kesit. Endonezya dili Bahasa'nın tınısını duymanız iyi olur dedik. Ben de tüm atölyeyi neredeyse tek bir kelime anlamadan geçirdim, arada bana takılıp gülüştüler. :) Emre.

Borobodur, Haziran 2012.

ULAŞIM-VİZE

Lembongan adası, Ağustos 2012.

Nereden geldiğinize göre değişiyor ulaşım. Biz Singapur'dan tekne ile Batam adasına, Sumatra'ya varmıştık. Hayat yolda geçiyor bu ülkede. Paranızın çoğunu ulaşıma ve vize işlerine vereceğinizden, Endonezya'da da bu işler bizim ülkedeki kadar sıkıcı ve  uzuun bir mesai. Eğer bizim gibi zorunda kalmadıkça uçağa binmeyi tercih etmeyenlerdenseniz, işiniz zor. Sizi 30 saatlik,  içinde herkese, her canlıya ve araca yer olan tıklım tıklım araçlar ile fantastik yollar bekliyor. Uçaktan çok fazla ucuza da gelmiyor. Fakat yolda göreceklerinize değiyor bu zorlu seçim; özellikle de Sumatra'da kara yolculuğu epey maceralı. 200 km'yi 6 saat gibi bir sürede gidebiliyorsunuz. Eğer Kamboçya ya da Hindistan alıştırmanız var ise, çok yadırgamazsınız Endonezya'nın yol hallerini. Her neredeyseniz, kara yolu ya da trenle varacağınızı söyledikleri saate kafadan 3-5 saat ekleyin, içine sıcağı, rutubeti ve aşırı fazla sigara dumanı ekleyin. Vaktinde bir yere varan, her tür yemeğin ve tütün ürününün tüketilmediği hiç bir araçta bulunmadık. 


Az vaktiniz var ise gerçekçi rotalar yapın, ya da zamanınızın yarısını yolda geçirmeyi kabullenin derim. Her tür aracın kapasitesinin en az iki katından fazlasını kaldırma gücüne, taşıdığı insan ve araç sayısına ağzınız açık kalacak! Özellikle motor ile egzoz banyosu yapmaya, simsiyah yüzler ve sulanmış acıyan gözler ile yolculuk etmeye, Endonezya'nın bokunu, pisliğini, tozunu içinize çekmeye, çocuklar ve size dokunmak, sizi çekiştirmek isteyenlere, çevrenizin bir anda bir sürü satıcı ve meraklı insanlar ile dolmasına hazırlanın. Çok acayip ama bazen epey sinir bozucu trafik deneyimleri ve sabır testlerinde kendinizi geliştireceksiniz. Bali'ye de gitseniz (ki orası tüm Endonezya'da gördüğümüz en kolay yer), bu iş böyle Endonezya'da. Deniz yoluyla gidiyorsanız, dev dalgalar arasında ciddi adrenalin salgılamaya hazırlanın. İçerisindeyken sık sık söylenip, endişelenip, fenalıklar geçirdiğim, dönüp bakınca çook sevgi ile andığım garip, uzuun yolculuklar diyarıdır Endonezya..

Medan Yolunda, Haziran 2012.
Not: Fotoğraf makinemizi çaldırdığımız için Sumatra'dan çok az görüntü var elimizde...

Vize maceralarımız başlı başına bir olaydı. (Vize olayları sık sık değişiyor, bu nedenle gitmeden önce mutlaka bir Endonezya Konsolosluğu'ndan bilgi alın.) Girişten sadece 1 aylık vize alabilirsiniz 25 dolar karşılığında. Ve bu bir ayı, bir kez olmak üzere 1 ay daha uzatabilirsiniz, sonrasında mutlaka ülkeden çıkış yapmanız gerekiyor. 'Visa run' yapılamayacak kadar da kocaman bir yer Endonezya, o yüzden her nerede iseniz, o ülkeden elçiliğe gidip minimum 2 aylık turist vizesi almaya bakın derim. Nasıl olsa bu da yetmeyecek. Bunu da sanırım bir ay daha uzatabileceksiniz. Biz bir sürü maymunluk ile 4 ay kadar sündürdük vizemizi ve gerçekten hiç yetmedi. Üstüne bu vize maceraları çok pahalıya geldi. (Kalimantan, Sulawesi, Flores ve Papua yolundaki balinalı adaları göremediğimize çok üzülüyorum.) Kısacası Endonezya yolu için bir yerden bir yere gitmek  maddi ve manevi ciddiyetli bir mesai. En çok vize ve yol kısmı para harcattı bize bu diyarda. Ülkeden çıkış yapmak bile paralıdır, ne kadar verdik hatırlamıyorum ama sanıyorum adam başı 15 dolar gibi bir çıkış parası ödettiler. Yanınızda dolar bulundurun vize işlemleri için.

KONAKLAMA & KONFOR KONSEPTİNİN DEĞİŞKENLİĞİ :)

Toba Gölü, Sumatra, Haziran 2012.

Toba yöresinin yerel halkı Bataklar'ın kültürünü tanıtmak için düzenlenen bir gösteriden kısa bir kesit. 

Tüm Uzakdoğu ülkeleri gibi her bütçeye göre sonsuz seçeneğiniz var Endonezya'da. Biz bu ülkeye vardığımızda epey parasızdık, seçimimizi hep en ucuz olandan yana, bazen yerel halkın evlerinde misafir olarak geçirdik. Sumatra'da turist olarak bulabildiğimiz en ucuz konaklama 40.000 rupi (8 TL), Java'da 70.000 rupi (14 TL), Bali ve Lombok'ta 100.000-150.000 (20-30 TL) rupi arasında değişiyordu. (Mevsime, şartlara ve şansa göre daha ucuzu da mümkün her zaman.) Türk parasına vurduğunuzda tüm bu rakamlar komik gelse de, eğer gezginseniz, ciddi bir birikiminiz yoksa, hayat her yerde pahalı geliyor galiba. Ya da biz cimri insanlar mı olduk, nedir bilemiyorum.. Bu açıdan en ekonomik ve rahat konaklamalarımız Sumatra ve sonra Bali'dir.

(En pahalı ada olan Bali'de, yanında çalıştığımız köylünün mutfak ve tuvaletli odasını aylık iki kişi 200 TL'ye kiralayıp, bu fiyatın içine motorumuz da dahil epey rahat etmiştik, üstüne de neler öğrendik, neler. :) 

Tuvaletler konusuna hiç girmiyorum, Medan yazısında yazmıştım. 

Pisliğin para ile ters orantılı olmadığını gördük. Durumu iyi olanın da, kötü olanın da temizlik kavramından anladıkları yanı sıra, duş ve tuvalet olayının genelde epey bir mesai olduğunu yazayım. Bizim iğrenç AŞTİ tuvaletleri bile daha temiz olabilir. Gerçi paranız var ise, Bali gerçekten rüya gibi seçenekler sunuyor konaklama açısından. Ayrıca depremler ülkesinde her nereye gittiysek, gün aşırı epey sallandık. Sumatra ve Bali'de korkutucu anlar yaşadığım çok oldu. 6.5 gördük en fazla. Seçme şansınız ve aklınız var ise beton yapılardan uzak durmaya çalışın derim. Özellikle Bali, bambu işçiliğinin anavatanı olduğu için böylesine güzel bir yerde konakladığınız odanın beton bir yapı olması, bambunun egzotik, doğayla iç içe ve insanı keyiflendiren havadar tadını kaçırmanız anlamına gelir.

YEMEK



Gittiğimiz ülkeler içerisinde dil ve yemek durumu en rahat yer Endonezya idi bizim için. Bir ülkenin mutfağının güzel ve çeşitli olması, bana göre tek bir çeşit sebzeden sınırsız yemekler yaratabilmektir. Damak tadı bizim ülke kadar tatmin etmiştir bizi. Herkese göre, her yerde bol bol seçenek var. Halk para durumuna göre çeşitleri çoğaltıyor, köpek ve monitör kertenkelesi gibi olağandışı şeyler de aynen yeniliyor. Ama bir turist olarak vejetaryen, vegan ya da etli yemek seçenekleriniz sınırsız. Hindistan cevizi, muz, fıstık ve 'jackfruit' nelere kadirmiş. Sokaktan yemek yemek çok ucuz ve güzel, eğer maceracı iseniz. Diğer ucuza yemek seçeneklerinden biri ise esnaf lokantaları; vitrinlerinde tabak tabak yemekler ile sizi selamlayan bu mekanlar, sık sık karşınıza masakan padang adı ile çok ucuza bolca çeşit sunarlar. 



Java, Haziran 2012.
Sumatra ve Java'da iki kişi sokakta yemek ve buzlu yasemin çayı içeceğimiz ile beraber iki kişi 20.000 rupiye - 4 TL konuyu kapatabiliyorduk ve doymak için değil, keyif  ile yeniliyordu bu sokak yemekleri. Balık veya et yemeklerine girerseniz biraz daha pahalı tabi, hele hele de restoran veya kafelerde oturursanız. 


Her yerde bulabileceğiniz Endonezya mutfağının ünlüleri: Nasi goreng, (standart olarak sahanda yumurtalı sebzeli pilav, ama tavuklu, domuz etli, deniz ürünlü seçenekleri de var), Gado gado (haşlanmış sebze üzerine nefis yerfıstığı sosu), mie goreng ('wok'ta pişmiş noodle, bunun da nasi goreng gibi çeşitli tatlarda olanları var). Jogjakarta'ya has olan Gudeg adlı yemek ise favorimdi benim. Palmiye şekeri ve Hindistan cevizi içinde kaynatılan olgunlaşmamış 'jackfruit' yemeği, pilavla güzel gidiyor.


 Tempe ise bir çeşit işlenmiş soya (fakir adamın eti de deniyor bol protein içerdiği için), o da her yerin vazgeçilmesi, çok özlüyorum kendisini. 

Tempe


Muz yaprağı içinde balıık :) Lembongan adası.

Fıstık seven bir insan olarak Endonezya nefis bir yer. Her yemeğin içinde bolca yer fıstığı veya fıstık sosu bulunuyor. Bubur bir çeşit pirinç lapası, her tür sebze ve baharat ile, isterseniz et ile, isterseniz sebze ile, Bali'de ise yakalama vejetaryen kafelerinde  tarçınlı, kakaolu, taze meyvalı sonsuz lezzetleriyle kolay kahvaltı seçeneklerimizin vazgeçilmezidir. 

Plastik seviciliği ve atık sorunu diğer Uzakdoğu ülkeleri gibi anormal ötesi.. 


Palmiye yaprağına sarılı, Hindistan ceviziyle tatlandırılmış pirinç.

 Bir zamanlar 100 küsur çeşit pirince ev sahipliği yapan bereketli  Endonezya'ya yolunuz düşer ise, ekonomik bin bir bela ve turizm ile savaşan bir avuç kalmış yerel pirinç üreticilerine destek vermeye çalışın.. Günümüzde 3-5 çeşit pirinç kalmış sadece.. Pirinçin durumu ile ilgili bilgi için şu yazıya bakınız.


 Yerel pazarlarda siyah, kum renklli, değişik bir kaç pirinç örneği görebilir, gıdayı tekelleştiren şirketlere küfür edebilirsiniz.. O güzel nefes kesen pirinç taralarının altında o kadar çok sorun var ki..

EĞLENCELİ İÇECEKLER

Sadece Jogja'da gördüğüm, kopi joss denilen bir içecek var. Cızır cızır kor halinde bir kömür parçasını atıveriyorlar kahvenin içine, tadı çok nefis. 




Google hediyesi: Kopi joss fotoğrafları

Tapınaklarda tanrılara adanan yiyecek dolu sepetler, Bali, Eylül 2012.


Bali'de yanında yaşadığımız, Bali köylüsü öğretmenimiz Chakra'nın evindeyken ara ara kulağımıza çalınan mistik seslerden bir örnek.

Teh botol, yani şişede soğuk yasemin çayı da bu diyarların keyifli ve ucuz içeceklerinden. Kopi Luwak, dünyanın en pahalı kahvesi olarak geçiyor ve her zaman denemek istediğim bir kahveydi. 'Civet cat' diye bilinen muhteşem canlıların doğada buldukları kahve meyvelerini sindirdikten sonra dışkılarının temizlenmesiyle elde edilen çekirdeklerden yapılan bu kahvenin günümüzde moda olması sonucu, bu zavallı hayvanların kafeslere hapsedilip, zorla yedirilen kahve çekirdeklerini öğütmeye zorlandıklarını öğrendikten sonra denemekten vazgeçtiğimiz havalı ürün..



Asian Palm Civet: Kopi Luwak'ın üreticisi

Ayrıca pirinçten yapılan Arak ve palmiye özsuyu olan Tuak, sizi bir anda maymun edebilecek alkollü içkiler, epey deneyilesi..:)

ALIŞVERİŞ

Endonezya batikleri: Sarong, çok kullanışlı hippi bezleri. :)



Endonezya rengarenk bir yer. El işçilikleri, kıyafetler, el yapımı defterler, aromatik yağlar, hindistan cevizi nimetleri, karanfil yağları, takılar, her şey çok çeşitli. Hindistan ve Tayland'dan ülkemize gele gele görmeye alıştığımız, fazlası ile sıkıldığım ürünlere kıyasla epey farklı ve güzel seçenekleri ile benim başımı döndürdü. Taşıma sorunu ve gereksiz harcamayalım halleri yüzünden çok fazla alışveriş yapmasam da. 


Fiyatlar, ürünler adadan adaya değişiyor. Yakalama yoga kıyafetleri, organik yoga matları, omlu, çakralı, nefis yarı değerli taşlar, kristaller ve havalı kolyeler peşindeyseniz, Bali hiç ucuz olmasa da, aydınlanma reklamı yapmanıza yardımcı olacak esas yerdir. Om sembollü kazınmış sıradan bir taşa 15 dolar veren insan gözlemleri yapmak açısından epey görsel şölen sunar Bali. Parti kıyafetleri, tütsüler, maskeler ve her tür acayipliği, turizmin 'e', 'de' ,'den' ,'miş'li zaman hallerinden geçerek yine en çok Bali'de bulursunuz. Jogyakarta gümüş işleri, kumaş, batik işcilikleri çeşitliliği açısından çıldırmış bir yer, Bali'den çoook çok daha ucuz. Sumatra'da tahta oymacılığı, nefis. Bufalo derisi işlenerek yapılmış gölge kuklaları Jogjakarta ve Bali'de bulabilirsiniz. Otantik mobilya, tahta işçilikleri peşindeyseniz yine Bali'ye gidin, her yer dev uluslararası kargo şirketlerinin ofisleri ile dolu..




SAĞLIK
Monkey Forest, Bali.
Bali'de iseniz, şanslısınız.. Turistseniz dünya standartlarındaki hastahanelerde her tür işleminizi bizim ülkeden ucuza çözersiniz. Ayrıca gerçeğini arar ve iletişim kurabilirseniz çok acayip büyücü gibi şifacılar ile her derdinize deva bulabilirsiniz. Yerel insanlar Bali'de şifacılara gidiyorlar. Sumatra ise çok acıklı; Medan'da evinde konuk olduğumuz bir kadın, hastalandıklarında ve acil bir şey gerektiğinde parası olanların tedavi için ya Singapur'a, ya da Malezya'ya gittiğini, geri kalanların 'Allah verdiği canı alır', halinde genelde kadere teslim olduklarını anlatmıştı. Kürtaj yasak Endonezya'da ve çocuklar sayısız. Java'da, Jakarta'da eminim iyi ama daha çok zengine ve turiste hizmet eden özel hastahaneler vardır. Jogyakarta'da durum zor göründü bize. Evinde konuk olduğumuz Gamelan sanatçısı Ardian'ın anneannesi kolunu kırmıştı biz oradayken. Kadını özel hastaneye götürmelerine rağmen, kırık kolunu tahtaya bağlayıp eve gönderdiler kendisini. Ağrı kesici bile vermemişler. Çok inliyordu teyze. Ardian da 'sağlık sistemi öldürür ülkemizde, paran var ise Malezya paklar seni', demişti..

Endonezya pislik açısından çok zor bir yer. Yerel halkın bağışıklık sistemi sağlam. Hepatit aşılarınızı olun, bağırsak mesaisi yapabilirsiniz zaman zaman. Aşırı egzoz yüzünden göz damlası kullanmak gerekebilir. Tuvalet ve sudan geçebilecek her hastalığa kapılmanız mümkün ama sanırım bizim bağışıklık sistemimiz oralara epey uyum sağlar olmuştu Endonezya'ya vardığımızda. Sumatra'da Emre'nin ciddiyetli bir hemoroid sorunu oldu bir tek, ve yolların kötülüğünden ve durumun ciddiyetinden kalakalmıştık olduğumuz yerde. Neyse ki nefis Toba Gölü'ndeydik, operasyon gerekirse Tayland'a gideriz diyorduk ama gerekmedi. Bali'de ufak tefek göz iltihabı, grip, yüksek ateş gibi sorunlarımızı yanında çalıştığımız Chakra'nın şifalı bitkileri ile çok kısa zamanda toparladık hep. Açık yaralarınızı kurutma problemi, mantar, deri hastalıkları, sivrisineklerden geçen hastalıklar gibi genel Uzakdoğu ve tropikal iklim sorunları aynen geçerlidir Endonezya'da da. 'Dengue Fever' maceraları için son çalıştığımız çiftliğe, yani Tayland'a geri dönüşümüzü yazmamı beklemeniz gerekecek. :)

MASAJ
Google'dan alıntı

 Klasik olarak çok iyi bir masaj terapistini maddi sebepler yüzünden deneme fırsatı bulamasam da, şu yolda masaj konusunda aklımı uçuran tek yer Bali'dir. Balinese masaj dedikleri büyülü bir şey. En ucuz yere de gitseniz, fabrikasyon şekilde çalışıyor olsalar da, masaj yapıyor olmaktan böylesine büyük keyif alan yerel insan bulmak zor. Resmen bakıyorlar size, tüm yaralarınızı seviyorlar, tek tek ilgileniyorlar falan çok acayip. Klasik masaj ile 'akupressure' karışımı olan bu masajın güzelliği ve bu masajı yapan kadınların muhteşemliği anlatılmaz, yaşanır vallahi. Ellerini öpesim gelen çok fazla güzel kadın tarafından bakıldım. Direnişe, direnenlere destek adına o büyülü kadınları ülkemize şu an ışınlamak isterdim. Java masajı hakkında yorum yapmak zor, normalde masaj yaparken pek eklemlere, dirsek, diz gibi yerlere masaj yapılması tavsiye edilmez. Ama Java masajı, eklemlerine yapılan baskı ile vücuda elektrik verilmiş efekti gibi değişik bir deneyim. İyi ya da kötü diyemeyeceğim. Masaj, yoga, alternatif terapilerin moda olmasından bayma noktalarını geçtim ben özellikle Bali'de. İyi eğitmen bulmak, turistlere göre tasarlanmış kurslardan kurtulmak Uzakdoğu'da bence çook zor. Yerel bilge teyzelerle ise dil sorunu var, klasik. Yine de eğitim alamasam da, çok fazla terapi aldığımız, üstümde masaj yapılır iken kendimi geliştirdiğimi umduğum bir yer Endonezya.

ENDONEZYA'DA KADIN OLMAK

Bali, Ağustos 2012.

Tayland'dan sonra çok tripli diyebilirim. Özellikle otobüsten iner inmez size dokunan, sizi çekiştiren, bir şeyler satmaya çalışan yerli adamlar zaman zaman epey sinir bozucu ve yorucu olabiliyor.  Yine de her yerde rahatça, açık açık gezen bir sürü kadın var. Bali pek Endonezya gibi değil, orayı saymıyorum, kadın, erkek fark etmez kolay orası, tatil köyü kafası.  Çoluğu çocuğuyla yoga hocası olmaya gelmiş kadın popülasyonu çok yüksek Bali'de. Sumatra ve Java zaman zaman zorlayabilir ama yolunuzu bulursunuz, Türkiye'de kadın olmak bana daha zor, en azından bu ülkelerde insanların ne düşündüğünü çok kolay okuyamadığınız için kendinizi daha güvende hissediyorsunuz sanki. Haberlerde tecavüzcülerin serbest bırakılışını takip edemiyorsunuz.. Turist olduğunuz için de dokunulmazlığınız varmış gibi biraz. Yerel kadınlar için yaşam epey zor görünüyor. Hıristiyan, Hindu ve çoğunluğu Müslüman olan bu dev adalar ülkesinde gittiğimiz her adanın, her mekanın ruhu, gelenekleri farklı olsada, ataerkilliğini ciddi olarak hissettiriyor. Kadınlar her yerde daha çok çalışıyor. Kürtaj yasağının sonuçlarından da zaten bahsemiştim. Her adanın kendine göre değişen gelenekleriyle, bence saçma sapan olan hastalıklı erkek zihinleri tarafından uydurulmuş ahlaki ve ekonomik zorluklar arasında direnen güzel kadınlar ile dolu bu ülke..
Java, Haziran 2012.
Bali, Ağustos 2012.


Chakra İngiltere'de yaşadığı dönemde gitar çalarak para kazanıyormuş. Hala her gün biraz çalıyor, bazen de eşi Ayu'nun sevdiği Endonezya şarkılarını beraber söylüyorlar. 


ENDONEZYA'DA ZORLANDIKLARIM 
Medewi, Eylül 2012.
Tuvalet ve duş konusunda zorlandım epey, özellik ile muhteşem yerel insanların evinde konuk olduğumuzda. Ama en çok yerel satıcılara 'ya sabır' dedik. Yolda motor kiralamış giderken, yanınıza gelip size bir başka motor kiralamaya kararlı insanlar mı istersiniz, hayatınızı tasarlamak isteyenler mi, en muhteşem gün batışlarında iki saniye romantik sevgilicilik oynatmayan satıcılar mı, bir şey alsan, diğer herkesten bir şey almadan bırakmayız ısrarları gibi bitmek bilmeyen hallerden bunaldığımızı hatırlıyorum. 'Ticket to the moon' adı altında çevrenizi saran, arkanızdan motor ile yaklaşıp illa kafanı kıracağız diyen torbacılar, uyuşturucunun bedelinin ölüm cezası olduğu bu ülkede komik bir cesaret ile karşınızda. Bezdirse de çok komik anlar yaşanmıştır bu ısrar, kıyametler arasında. 'Buy something, why not, maybe tomorrow ya?', şeklinde sizden asla umudu kesmiyorlar. Tapınaklarda ve turistik yerlerde sanki film yıldızıymışsınız gibi sizden imza almaya defterleri ile gelmiş Endonezya insanları, Emre'yi Jet Li'ye benzeterek, dövüşçü pozunda fotoğraf çektirtmeyi  başarmıştır. Defterlerine yüzlerce imza atma anlarımız ayrıca komedidir.



Bali, Temmuz 2012.
Borobodur,2012.

Lombok'a bağlı Gili adalarının ortancası Meno'dayken rastladığımız bir 'Meno Gecesi' şenliğinden komikçe bir anı.

Çevre katliamlarını, halkını, suyunu, toprağını sevmeyen ülke yöneticilerinin yabancı şirketlerle el ele yaptıkları kıyımları gözlemlemek, soyu tükenmek üzere olan orangutanların, inanılmaz kuşların ve mercanların yok edilişi ile insanların ve tüm canlıların birbiriyle bağlantılı gıda ve yaşam hakkını tüketen tüm sorunları ve atık kavramının korkunç boyutları sık sık tokatladı bizi; gözleriniz görüyor ise nereye gitseniz kaçış yok. 




Turizm canavarı ve bir turist olarak istemeden sebep olduğum tüm eylemler için duyduğum üzüntü, ve  'geç kalmışız ulan', hissi darallarından kaçış hiiç yok.

ENDONEZYA'NIN GÜZEL YÜZLERİ


Hayat Endonezya'da yaşayan insanlar için bana zor görünse de, her adada, her tür zorluğa karşı çok içten gülen inanılmaz yüzler gördük. Fakir ama mutlular.
Her tür zorluğa rağmen gülen insanların ülkesinde olmak kişiye çok iyi geliyor. Bataklar, Sasaklar, Bali'liler, hepsinin  inanç sistemleri, gögüs gerdikleri doğal afetler, ekonomik, politik ve dini yaptırımları, etnik gruplara göre sırtlarına ağır yükler eklese de, her adanın, her etnik grubun hayat ile eğlenme yöntemleri nefis.


Bali'li Emre :)


Jogjakarta'da sokakta eğlenen insanlar..


Foto: Penkdix Palme, Java Kurbağası:)


ENDONEZYA'YA YOLUNUZ DÜŞER İSE  GÖRMEDEN ETMEYİN LİSTEMİZ ŞÖYLE: 


Bromo Yanardağı

Ubud, Gili adaları, Gunung Bromo yanardağı, Bukit Lawang ve orangutanlar, Toba Gölü..




Yeniden bize görün,  içerdiğin tüm canlılar korunsun Endonezya, iyisi ile kötüsü ile hayat gibi cansın..