29 Aralık 2012 Cumartesi

Green School (Yeşil Okul)


Bundan sanıyorum üç yıl kadar önce permakültür, doğal yapılar, yaşamayı dilediğimiz dünya için şehirde ve kırsalda kişisel olarak uygulayabileceklerimizden habersiz dört duvar arasında yaşıyor iken izlemiştik bu video'yu. O gün Bali'ye gitme hayalleri kurmuştuk ve bunun gerçekleşme ihtimali olmadığını , Bali'ye gitmek için çok zengin olmamız gerektiğini düşünüyorduk. Gel gör ki oldu, hem de zengin olmamız gerekmedi gitmek için :) Hem Bali'de, hem Green School'da bulunduk. İkisi de hayal ettiğimizden farklı çıktı, ama yine de özellikle Green School'da bulunmak ilham vericiydi.






Bulunduğumuz bir çok ekolojik proje ve çiftlik, maalesef çoğunlukla erkek egemen topluluklar ve çok az çocuk var. İnsanlar çocuk doğurunca eğitim ve bir çocuğun ihtiyaç duyduğu sosyal yaşam gibi sebeplerden ötürü yeniden şehre taşınmak durumunda kalıyor. Green School gibi örnekler çok az ve maalesef çoğunlukla zengin ailelerin çocuklarına yönelik.


Her neyse, Green School'un olduğu arazi epey büyük ve muhteşem. Bali'nin kültür merkezi Ubud'a yaklaşık 10 kilometre mesafede güzel bir vadiye kurulmuş. Arazi içinde su ihtiyacını karşılayacak ve yüzülebilecek bir dere bile var.




 Her yer yemyeşil, yapılar doğayla uyumlu ve çok yenilikçi. Bambudan neler neler yapılmaz ki? İnanılmaz bir yer, her yaş gurubu için eğitim var. Yaklaşık 270 öğrenci var fakat bunların arasında sadece 22 tane burslu Endonezyalı öğrenci var. Gerisi zengin batılıların çocukları. Bu sebepten ötürü Bali'deyken çok da fazla gitmek istememiştik bu yere. Fakat gidince büyülenmemek mümkün değil. Zengine ya da değil, oradan mezun olan bir kişinin son derece özgüvenli, bir çok yeteneğe sahip, özgür bir birey olacağı kesin.



Yukarıdaki kısa TED filminde okulun geçmişi anlatılıyor, ama buradan biraz daha detay verilebilir. John Hardy ve eşi, Bali'ye 70li yıllarda yerleşenlerden. Geldiklerinde takı yapıp satarak para kazanıyorlarmış ve zamanla işler iyice büyümüş, uluslararası çalışmaya başlamışlar ve sonunda büyük bir şirkete sahip olmuşlar. 2000'li yıllarda ise Green School fikri akıllarına iyice yerleşmiş ve tüm malvarlıklarını birkaç yıl süren pazarlıklarla satıp bu projeye adamışlar. Kendileri zaten tasarımcı oldukları için orjinal fikirlerle ortaya çıkmışlar. Yerel malzemeler kullanmak, doğaya saygılı ve uyumlu binalar inşa etmek istiyorlarmış, ama kafalarındaki projeleri gerçekleştirecek bir bambu inşaat / mobilya şirketi bulamadıkları için, açık fikirli bazı bambu ustalarını toplayarak kendi bambu şirketlerini kurmaya karar vermişler. Fotoğraflarda gördüğünüz bu  harika yapılar ve mobilyalar da tamamen kendi tasarımları ve yerel ustaların elinden çıkma.


Dışarıdan bakıldığında herşeyiyle kusursuz görünen bu okulun da kendi içinde tutarsızlıkları olduğunu eklemek lazım. Bali'deyken brlikte çalıştığımız Chakra, okulun kuruluş aşamasında kompost tuvaletlerden  enerji sistemlerine birçok konuda onlarla çalışmış ve okul açıldıktan sonra burada permakültür öğretmeni olarak çalışacağında anlaşmışlar. Anlaşmanın şartlarından biri de toplam öğrenci sayısının en az %30'unun Endonezyalı, yani Balili çocuklar olacağıymış. O günlerde bu iş yüzünden kendisi için çok önemli bir uluslararası teklifi reddeden Chakra, bir süre sonra okul idarecilerinin maddi hırsları yüzünden işi bırakmaya karar vermiş. Yanı sıra, gösteriş merakından dolayı anlamsız miktarlarda paranın işlevsiz projelere yatırıldığını da ekliyor. Bunlar kendi deneyimlerinden elde ettiği görüşler ve biz de kendisiyle zaman geçirirken öğrendik bu içeriden gelen bilgileri. Herkesin deneyimi ve görüşünün farklı olacağını da ekleyerek, gidip görmemizi tavsiye etti Green School'u. İyi ki de gitmişiz, herşeyin dışında gerçekten çok  önemli, belki türünün tek örneği diyebileceğimiz ütopik bir eğitim merkezi ile karşılaştık, tüm duyularımıza hitap eden, rüyalardan fırlamış bir okul gördük. Sadece parası olan batılılara hitap etse de. Şu günlerde, yandaki araziyi satın alıp kurdukları 'Green Village' (Yeşil Köy) projesi de, müşterilerin satışına sunulmuş durumda. Zengine eko-köy yani.


Bu arada eklememiz lazım, çünkü sürekli parası olanlara yönelik bir okul olduğundan bahsediyoruz Yeşil Okul'un, fakat yıllık öğrenim ücretleri şu anda Türkiye'nin herhangi bir özel okulu veya üniversitesinden daha ucuz. Bu da göz önünde bulundurulsun.

Eğitim sisteminin içeriği ile ilgili çok bilgimiz yok, katıldığımız tur oldukça yüzeysel ve potansiyel müşterilere yönelikti. Biz de tur boyunca devam eden 'tur için ücret almıyoruz ama bağış yaparsanız çok seviniriz' baskılarından biraz sıkılıp, tur sonunda hocalarla sohbeti koyulaştırmak yerine kendimiz çevreyi gezmeye başladık. Yapılar gerçekten göz kamaştırıcı, güneş panelleri, kompost tuvaletler, biyogaz sistemleri, soyu tükenmekte olan Bali kuşlarını koruyarak yeniden doğaya salma projeleri, doğal hijyen ürünleri ve gıdaları ve daha neler neler...


Her yaş grubundan öğrenci, eğitim senesinin başında kendi küçük pirinç tarlalarını ve sebze bahçelerini ekiyor, sene sonunda kendi yetiştirdikleri bu ürünlerle pişirdikleri yemekleri birlikte tüketiyorlar.



Hele ki müzik dersi esnasında şans eseri karşılaştığımız bir performans gözlerimizi yaşarttı. Lisede aldığımız klasik müzik eğitiminde yaşadığımız baskıyla kıyaslayınca hala gözlerimiz doluyor. Her okulda varolan bilim ve sosyal bilim derslerinin yanı sıra sanat ve spor faaliyetleri son derece dengeli görünüyor. Ağaçların arasında harika bir yoga platformu, okulun ortasında meditasyon ve 'enerji temizliği' için yerleştirilmiş kocaman bir kristal var.




Katıldığımız turda bizi gezdiren bir Yeşil Okul öğretmeni olan Ben, o güne kadar orayı ziyaret etmiş ilk Türkler'in biz olduğunu söyleyince sevinsek mi üzülsek mi bilemedik. Umarız bizden sonra da buraları görme fırsatı bulacak Türkler'le karşılaşırlar.



Dileriz Türkiye'de sadece zengin aile çocuklarına değil herkese açık bu tip okullar kurulur ve gelişir, o zaman benim de doğurma olasılığım artar.:)





18 Aralık 2012 Salı

Bali: Kültürü ve Dini hakkında..


Kutsal maskeler, korkunç suratlı şeytan kaçırıcı heykeller, yosun tutmuş inanılmaz tapınak mimarileri ve doymak bilmez aç tanrı ve şeytanlara adanan yemekler ile Bali'de hayat bir ritüel.


Galungan kutlamaları sırasında, Balili rahip dua okurken..


Bali'nin en önemli festivallerinden Galungan'da, Ubud'daki küçük bir tapınak seremonisinde okunan duanın bir kısmı. Ağustos 2012.

İnsanların günlük yaşamları ve inanç sistemleri üzerine kitap yazılır. Endonezya'nın her yeri gibi Bali de yanardağlar, deprem ve diğer felaketlerden epey sarsılmış, sarsılıyor zaman zaman. İnanç sistemlerinin bu kadar güçlü olma sebeplerinden birinin doğal felaketler olduğunu düşünüyorum. Hindu oldukları için vejetaryen ağırlıklı beslendiklerini tahmin ettiğim bu diyarda, gerçek tam tersi. Aşırı derecede et tüketiliyor, en çok ördek, tavuk, domuz ve balık. Neredeyse her hafta bir-iki dini ayin olan Bali'de, ada yerlileri bol bol kurbanlık adak sunuyorlar. Öyle ki, çoğunlukla çok fakir olan halk, maddi gelirlerinin büyük kısmını adak ve ayinlere harcıyor. Bazen bir tekne dolusu hayvan, kutsal göllere bırakılıp, batırılıyor, adak için. Kesilen hayvanlar bazen yenmiyor, yer altı tanrılarını doyursun diye adanıyor.

Bedugul tapınağı, Bali.

Palmiye yaprağı ve bambudan tapınak adakları; sepetler, adanan yemekler ile dolu.

Hindu çoğunluğu olan bu adada Hindu, Java, Hollanda, Çin etkileri ve çok tanrılı inançları ile değişik ruhlu bir yer Bali. Kara büyünün de en yaygın olduğu mekanlardan biri, herkes ya şifacı, ya şaman, ya büyücü gibi. Turist olduğumuz için bize az görünen acayiplikleri de her hücrenizde hissediyorsunuz bu adada; müzik, dans, domuz çığlıkları, mantra gibi tekrarlanan sözler her an her yerde, özellikle de Ubud'da.


Bedugul, Bali.



Bali'nin en görülesi ama bir o kadar da turistik tapınaklarından Bedugul'da karşılaştığımız bir seremoniden Gamelan izlenimi. Eylül 2012


  • Hayat bir ritüel: Özellikle Ubud, tapınaklardan oluşan bir şehir ve mimarisi üstüne ayrıca yazı yazılır. Yaklaşık 3000 tane tapınak var ve herkesin evinin içinde de kendine ait ayrı bir sunağı var. 


  • Tüm sokaklar ve evlerin çevresi sur duvarları ile çevrili, inanca göre kötü ruhlar köşeleri dönemezmiş. Her tapınağın ve evin önünde korkunç suratlı bir heykel var, kötü ruhları korkutup kutsal mekanların bu heykeller sayesinde korunduğuna inanılıyor. Nasıl kötü ruhlar ise, bu kadar saf ve naifler işte inanca göre.
  • Kurbanlık adaklar dışında daha önce de bahsettiğimiz gibi, palmiye ağaçlarından yapılan adaklar her gün devam ediyor. Bir aile, gelirinin ve vaktinin büyük bir kısmını bu adaklara harcıyor. Sokaklar, kapı önleri, motorsikletlerin üstü, her yere bırakılıyor bunlar. Eğer o gün kişi evde değilse, komşusu gelip adak işini üstleniyor, tütsü ve çiçeklerle evin her yerinin ve sokağın enerjisini temizleme işini adaklar ve frangpani çiçekleri ile hallediyor. 
  •  Her gün, her an yapılıyor bu iş. Genelde ailelerin yaşlıları oturup saatlerce palmiye yapraklarını zımbalayarak haftalık adak malzemesi biriktiriyorlar. Bu küçük çanak gibi şeylerin içine pirinç, meyve, tütsü, bisküvi konuluyor. Bu işten en çok karıncalar ve diğer canlılar memnun. Durumu iyi olan, yoğun şekilde çalışanlar da, her gün adak satan dükkanlardan alıyorlar bu malzemeleri. Tapınaklarda da bakır bir kasenin içinde ağzına kadar dolu yüksek tepeli meyve sunumları görmek mümkün. Tapınaklara 'sarong'suz giremiyorsun, Sarong kutsal. Bizim gibi gezginler içinde çok kullanışlı hippi bezleri.

Baraka filminden bir kesit: Bali.


Aile Yapısı, İsim,  Doğum ve Ölüm
  •  Evler genelde büyük bir avlu içinde, bir kaç jenarasyonun bir arada yaşadığı kalabalık aileleri barındıran, birden çok üniteli yapılardan oluşuyor. Evlenen, erkek tarafının ailesi ile yaşıyor. Ata erkil bir toplum, özellikle erkek çocuk çok kıymetli. Çocuklar doğduklarında inanca göre tanrı olarak doğuyor, baba tarafının ölmüş bilge ruhlarından reankarne olduklarına inanılıyor çocukların. Bebeklerin ayakları ilk 6 ay yere bastırılmıyor. 6. aya bastığında dünyada kalmayı, dünyalı olmayı seçiyor ruh ve bu dünyaya ilk ayak basma çok büyük bir ritüel ile kutlanıyor. Bir çocuk 6. aya gelmeden önce ölürse kastı fark etmeksizin yakılıyor. Tanrı olarak öldüğüne inanılıyor. Kürtaj yasak. Çocuk doğurmamak dünyada ki en acayip şey gibi. Evli ve çocuksuz olduğumuzu öğrenen yerliler, sorunun Emre'den mi, benden mi kaynaklandığını çok merak ediyorlar; bir sorun olduğuna eminler. Doktor yerine şifacılar daha yaygın. En çok tiroid hastalığı görülüyor bilinçsizce cassava tüketmekten. Kadınlarım menstruasyon dönemlerinde tapınağa girmeleri yasak. Kan seven tanrılar, bu durumdan hoşlanmıyorlarmış.

Kuningan kutlamaları sırasında, tapınağa girmeden önce su ile birbirlerini arındıran Balili güzel çocuklar. (Ubud)
  • Tüm çocuklara aynı isim veriliyor Bali'de. 1. Çocuk: Wayan ya da Putu, 2. Çocuk: Made yada Nengah, 3.Çocuk: Nyomang ya da Komong, 4. Çocuk: Ketut. 5'ten sonra tekrar başa dönülüyor. Kız erkek herkesin ismi aynı, isimlerin sonuna erkek ise i, kız ise ni eki ekleniyor. Herkesin kendine ait bir takma adı var tabi, bulunduğu değişik sosyal çevrelere göre, birden fazla takma adı olabiliyor kişinin. Chakra, Vishnu gibi.. Ayrıca isimler, soyadları, ve o gün yapacağın her şeyi öğrenmek istiyor yerliler; kafalarında bu bilgiler olmaz ise, konumlandıramıyorlar sanki insanları.
  • Bir adam eşi izin verirse birden çok kadın ile evlenebiliyor. Aynı şekilde eşi izin verirse kadın da birden çok koca alabiliyor. Ama çok az tabi, kim birden çok koca ister ki.. :) Kadın ile erkek boşanırsa, ki hiç hoş karşılanmayan bir şey, çocuklar erkeğin ailesinde kalıyor. Özellikle çocuk oğlan ise.
  • Herkesin evinin yanında, su kanalı yanıbaşında açık duş gibi bir şey var. Burada kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk hep beraber yıkanıyorlar, çıplaklık çok normal bir şey. O yüzden sanırım, sıcak yüzünden çok açık gezen turistleri görünce yerel halk diğer yerlerdeki gibi aç bakışlarla bakmıyor kimseye.

Ubud; yerel halkın evlerinin bahçesindeki toplu kullanılan açık hava duşları..
  • Horoz dövüşleri çok yaygın, en sevilen şey. Erkeklerin en büyük eğlencesi ayrıca. İnanca göre şeytanları doyurup, kaçırmak için kan akması lazım. Tüm kesimler, bağırtıla bağırtıla her yerde yapılıyor, çocuklardan sakınmak falan gibi bir durum yok. En normal şey kan sanki.
  • Ölü yakma seremonileri: Ölüler yakılıyor, özellikle rahipler, bebekler, kastı yüksek olanlar bekletilmeden gülümsenerek uğurlanıyor. Ama seremoninin şatafatı, kastına göre değişiyor. Parası olmayan bir aile ölüsünü yakmak ve gerekli sunakları yerine getirmek için bazen yıllarca ölüsünü bekletiyor. Tören yapılana kadar da, ölmemiş gibi, yemekler sunulup, konuşuluyor kendisi ile. Sulawesi adası, bu gelenekleri açısından daha da ekstremmiş. Cenaze ritüeli esnasında taşınan ölüler, kastına göre tahtadan ve çatılı sistemler ile inşa edilmiş büyük yapıların içinde taşınıyor.  Brahmanların 11, soyluların 9 katlı çatısı var; sınıfına göre artıyor ya da azalıyor çatıların sayısı. Rahiplerin ve ölmüş bebeklerin kulelerinde çatı sistemi olmuyor. Yakılacak olan bedenleri son yolculuklarına Gamelan eşliğinde, bu büyük yapıları omuzlarında taşıyan yakınları, soylu biri ise tüm halk taşıyarak, tapınağa götürüyorlar. Ölü, gün bitiminden önce yakılıyor. Ölüm kötü bir şey değil inançlarına göre. Düşük kastlıysa seremonide tavuk, yüksek kastlara bufalo ve domuz kurban ediliyor. Yakılırken kule içine bir sürü para konuluyor yer altı tanrılarını memnun etmek için. Yakma gününden 12 gün sonra küller, suya, denize, dereye atılıyor.

Ölü yakma ritüeli, ölen kişinin karısı; kendisi yüksek kasttan olduğu için, eşi ve cenazesi tüm halk tarafından omuzlarda taşınıyor. 



  • Galungan-Kuningan kutlamaları: Galungan beş günlük bir festival; ata ruhların ziyaretini kutluyorlar. Sokaklar, tapınaklar, yemekler, adaklar, bambudan dekorasyonlar ile süsleniyor. Özellikle bu iki festival için erkekler tapınaklara ve sokaklara büyük yüksek yapılı süsler hazırlarken, kadınlar da sepetler içinde yemekler hazırlıyorlar. Bu yiyecekler tapınaklarda bir kaç gün bekletildikten sonra toplanıyor. Diğer dekorasyonlar Kuningan festivali sonuna kadar kalıyor, yaklaşık 15 gün boyunca. Tüm adada aynı anda binlerce domuz kurban ediliyor, her yer domuz kokuyor ve domuz çığlıkları gerçekten hem üzücü, hem çok sinir bozucu olabiliyor. 10 gün sonra Kuningan'da ata ruhlar mekanlarına geri dönüyor. Tabi bu çok basite indirgenmiş bir anlatım biçimi oldu, ama yeterince uzun bir yazı oldu zaten. Chakra ve eşi, Galungan kutlamaları için bizi de saronglara sardılar, beraber tapınağa gittik. O gün Emre'nin çok sevdiğimiz İloş teyzesi vefat etmişti, rahibin okuduğu dualar eşliğinde biz de kendi sevdiklerimizi içimizden uğurlayıp, ruhlarına tütsü ve frangipani çiçeği sunduk, elimizden başka bir şey gelmedi.
  • Bir başka enteresan ayin: NYEPİ - Sessizlik günü: Mart-nisan ayında, kendi takvimlerine göre saka yılına geçişlerde, karanlık ay ve bahar ekinoksuna geçişte, 24 saat tüm adada sessizlik uygulanıyor. Kimse çalışmıyor, elektrikler çalışmıyor, yemek yenilmiyor, adanın üstünden uçak bile uçmuyor. Amaç kötü ruhlara ada terkedildi hissi vermek. Artık bunların kötü ruhları, ne kadar saf ve iyi-kötülerse, bu sessizlik gününde ada halkına kanıp, adayı terkediyorlarmış. Bu günün öncesinde de herkes korkunç maskelerle gezip şeytanları ürkütüyormuş. Sessizlik günü sonrası acayip büyük bir çoşku ve çok ciddiyetli yüksek Gamelan ezgileri ile kutlanıyor şeytanların adayı terketmesi. :)

Bali geri dönüp bakınca bizi gerçekten çok etkilemiş. Tüm dejenerasyonlara ve çevresel sorunlara rağmen, canlılığından, renkliliğinden, çekiciliğinden ve mistik atmosferinden ödün vermemiş. Kültürüne, bazen garip gelse de inanç sistemine sıkı sıkı tutunan bu adayı şimdiden özledik..