26 Mayıs 2012 Cumartesi

Taman Negara



9 Mayıs'ta çok rahatsız bir minivan yolculuğu ile Kuala Tembeling'eoradan da üç saatlik nehir yolu ile Taman Negara'ya (Kuala Tahan köyüne) vardık. Uzun nehir botları ile yağmur ormanının içinden kahverengi sulardan ilerlerken, kıyıda yanlarından geçtiğimiz küçük insan toplulukları, sudaki monitörler ve kıyıda otlayan hayvanlarla beraber kendimizi Amazon ormanları belgesel sahnesindeymişiz gibi hissettik.
Taman Negara'ya vardığımızda gün batmak üzereydi. Su üstünde yüzen tur acentaları, restoranlar arasından karaya varıp, kalacak yer bakındık. Malezya'da Tayland'ın aksine, bambu - tahta birleşimi yapılar bulmak daha zor. Taman Negara'da da kalma seçeneklerinin çoğunu beton çirkin yapılar oluşturuyor. İnat edip ucuza bungalow tarzı bir yerde kalmak için merkeze oldukça uzak bir mekan bulduk, böylece orman içinde bir bambu kulübede geceliği 25RM'den kaldık.

Ertesi sabah kahvaltıdan sonra bot ile milli parkın olduğu kıyıya geçtik. (Kıyıdan kıyıya geçmek 1 RM) Aslında Canopy Walk denilen, ormanda yüksek bir köprü üstünden, altında kalan ormana baka baka yürümek istemiştik ama şansımıza köprünün üstüne ağaç devrilmişti ve biz de kendi kendimize rehbersiz yürüyüş rotalarından birini seçerek, ormanda 8 km'lik bir yürüyüş yaptık. 
İnsan gerçekten çok arsız bir varlık, ya da ben öyleyim. İlk yağmur ormanı deneyimimizde çok büyülenmiştim. Elbette ki, kuşlar, dere, mantarlar, ağaç parazitleri gözlemlemek yine çok zevkliydi, ama baraj gölü maceramızdan sonra gözlerim ormanda gezinen vahşi filler, maymunlar, değişik tür çeşitleri görmek isteyip durdu.. Yürüdüğümüz orman çamur ve balçık içindeydi; kaya kaya, üstümüz başımız perişan olarak zar zor ilerledik. 

Ormanda yürümenin balçık dışında en zor tarafı, her yerimize yapışan sülüklerdi. Sülüklerin üzerine nikotin, tuz ya da diş macunu sürünce kendilerini bırakıyorlar ve ölüyorlar. Biz öldürmeme taraftarı olduğumuz için pek elleşmedik. Eğer kendisini sökmeye çalışırsanız  yapıştığı yer durmak bilmemecesine kanıyor. Kendi haline bırakırsanız doyunca kendisi sizle olan bağını koparıp, yoluna bakıyor. En az on gün boyunca kalp krizi geçirmemenizi de garantiye alıyorlar. (Kanınızı daha rahat emebilmek için pıhtılaşmayı önleyici bir kimyasal salgılıyorlarmış.) Fakat bizim dizimize, kolumuza yerleşmeyi tercih ettiler. Hareket ettikçe de farketmeden söküp, bol bol kanattık. Hala çok kaşınıyor ve izleri de kolay kolay geçmiyor. Kısacası balçık ve sülükler yüzünden yürümek hiç kolay olmadı. Ayrıca tüm yağmur ormanlarındaki hormon kokulu bitkiler ve anormal nem seviyesi çok yorucu oluyor. Şöyle bir hafta takılsak ormanda, nemden kesin küflenirsiniz gibi bir his oluşuyor. Rotayı tamamladığımızda perişan haldeydik.. Ama harika kuş sesleri, inanılmaz kelebekler ve korkutucu yılanlar görmek renk kattı günümüze. (Kuş seslerinden örnekler için Duyduklarım bölümüne bakabilirsiniz.) 





Taman Negara'da her yerdeki gibi bir sürü tur var. Fil yıkama ve filler ile gezi turları, gece safarisi, (bot ile gezip civarda yaşayan hayvanları gözüne spot lambası kılıklı fenerler tutmalı) Orang Asli turları (yerli kabilelere verilen ad) gibi her yerde olan aynı tarz pek çor tura katılabilirsiniz. Ben huysuz bir insan olduğumdan, öyle fil ve diğer hayvanlarla yapılan turizm eğlencelerinden hoşlanmıyorum. Yerel kabileleri görmek isterdim ama araştırdığımız kadarı ile bu turlardan edinilen gelir de tur acentalarına gidiyor. Biz gidip bir kaç fotoğraf çekerek rahatsız etmek istemedik. Ayrıca çoğu tur bizim bütçemize pahalı geliyor ve genelde en pahalı turu yapmak istiyoruz. Burada maddi sebeplerden gidemediğimiz ve içimizde kalan tek tur, bir rehber ile ormanda kamp yapılarak kalınan 9 günlük bir tur oldu..


Orman dönüşü sağlam bacak kası yapmıştık. Gidip, yüzen lokantalardan birinde ucuza yerel yemekler yiyerek odamıza döndük. Gece inanılmaz bir fırtına çıktı. Buraların gök gürlemeleri bazen ürkütücü oluyor, ama sabah da etraf mis gibiydi. Erkenden kalkıp, klima ayarları bozuk bir otobüs ile dona dona Kuala Lumpur'a gittik..




4 yorum:

  1. Nicedir blogunuza arkadaslarinizin paylasimlari sonucu gelip gelip mor zemin yuzunden rahat okuyamayip gidiyordum. Bu zemin super olmus :) Azicik fotograflarin boyutu da buyurse mukemmel olacak. Icerigi zaten muhtesem.

    Yolunuz acik olsun!

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Berceste,

    Mor zemin benim dışımda herkesi zorluyormuş galiba:) Bir okuyucunun yorumu üzerine değiştirdik, daha okunabilir bulunduğuna seviniyoruz.Resimlerin üstüne tıklayınca büyük hallerinin gözüküyor olması yeterli geliyordu bize, ama belki dediğiniz gibi büyütürsek daha iyi olacak. Güzel bahçenizin tüm yeşilliklerine selam olsun..

    YanıtlaSil
  3. Tesekkurler Melis :)

    6 yillik blogger kullanicisi ve de yazari olarak, fotograflarin durumunu biliyorum ama okurken, tiklayip, geri donup, sonra gene tiklamak cok zaman kaybettirmekte... Bir de hem okuyup hem bakma luksunden de yoksun birakmakta ;-( O sebeple, benim dilegim sablonda yanlardan acip, fotograflari da buyutmek yonunde.

    Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler, sizin blogunuzdan da fikir alıyoruz. :) Biz de yeni yeni öğreniyoruz zaten. Bu üç kolonlu şablon hoşumuza gidiyor aslında, önerileriniz doğrultusunda kolaylaştırmmaya çalışacağız blogun fotoğraf yerleşimini.
      Bizden de çok sevgiler..

      Sil