19 Mart 2012 Pazartesi

Pun Pun

5 mart'ta Pun Pun'a gitmek üzere Chiang Mai'den kalkan kamyonete bindik.  Bizimle beraber  köylüler, Panya'da yaşayan Japon Mizuki ve bizim gibi permakültür ve doğal yaşam mekanlarını gezen ve belgesel çeken Fransız Phillipe ve Audrey ile 3 saat dura kalka Pun Pun'a vardık. Yolda sohbet çok keyifliydi. Mizuki de Panya'dan önce Tacomapai'de uzun süre çalışmış. Aynı Türkiye gibi, Tayland'da da doğal yaşam ile ilgilenen herkes birbirini tanıyor ve birbirine destek atıyor, tohum ve ürün alışverişi yapılıyor çiftlikler arasında. Pun Pun ve Panya birbirine çok yakınlar, bizim gibi çalışmaya gelen gönüllüleri ve stajerleri taşırken, civarda yaşayan köylülerin günlük alışveriş ihtiyaçlarını da karşılıyorlar, bu yüzden köylüler ile iyi ilişkileri var.
  Pun Pun'a vardığımızda saat 16.00 idi. Ana toplantı binasının üst katında Phillipe, Audrey, Emre ve bana iki tane çift kişilik yatak hazırlamışlar. Yerleştikten sonra, kaldığımız binanın önünde Pun Pun'un sahibi Jo, haftaya yapılacak eko mimari kursu için kerpiçten tuğla hazırlıyordu. Biz de hemen yardım ettik. Çamur içinde olmayı özlemişiz. :) İş bitiminde, kaldığımızın binanın çatısından inanılmaz bir gün batışı izledik. Burada güneş kıpkırmızı oluyor batarken, ilk başta çok şaşırıyordum. Sonradan ayın da aynı tonda olmasından anladık ki, etraftaki orman yangınları ve sis yüzünden, güneş ve ayın rengi bu kadar koyu ve kıpkırmızı.





Toplantı binası ve uyuduğumuz yer, önünde kurumaya bırakılan kerpiç tuğlalar.

 Akşam yemekten önce Jo'nun karısı Peggy ile tanıştık sonunda. Janell aracılığıyla uzun zamandır yazışıyorduk  kendisiyle. Ben nedense Peggy'i 45 yaşlarında hafif kilolu sarışın bir kadın diye canlandırmışım kafamda, halbuki 32 yaşında incecik ve genç Peggy. O da Emre'yi kız ismi sanıyormuş. Yemekten önce uzun uzun Pun Pun, Tayland ve Türkiye'deki ekolojik hareketler ve sosyal yapılar hakkında konuştuk.
Peggy ve Jo
Foto: Google images

   Pun Pun'u Jo 8 yıl önce aldığında, hiç bir şey yokmuş arazide. Monokültür uygulamaları  ve yangınlar yüzünden dümdüz edilmiş bir arazi, tuzlanmış bir toprak varmış. O yüzden çok ucuza almışlar toprağı. İlk önce öncü bitkileri ekmişler, ve bol bol muz ağacı ekmişler. Hem toprağı tutması için,  hem de sulu gövdesi sayesinde toprağa organik madde kazandırmak için. 8 yıl da mekan acayip bir hale gelmiş. Ağaçlar ile yenilebilir bitki ve sebze çeşitliliği çok ilham verici. Pun Pun'un asıl misyonlarından biri tohum saklama. Kocaman bir tohum ambarları var. İçindeki buz dolabı ağzına kadar tohum ile dolu. Tohumları bağış karşılığı insanlar ile, ya da sel sonrası yerel halk ile paylaşmışlar. 

Tohum ambarı


Ama özellikle doğal yapı, kerpiç mimari ve yenilenebilir ev olayını çok uçurmuşlar. Sık sık yerel mimari kursları düzenliyorlar. Her kursta yeni bir ev daha ekleniyor mekana, bu sayede kalacak yer sorunu hiç yok Pun Pun'da, herkesin kendi alanı var.
   Pun Pun'a gelmeden önce yazışmak gerekiyor. Öyle zırt diye gelenlerden hoşlanmıyorlar. Biz Türkiye'de Emre ile çok şımarmışız sanırım. Gittiğimiz her yerin gerçekten çok yardıma ihtiyacı olduğundan, yemek ve kalacak yer karşılığında çalışmak çok kolay ve rahat oluyordu. Pun  Pun günlük kişi başı 350 baht istiyor, kalmak ve yemek dahil. Yani  günlük 20 TL. (Türkiye'ye kıyasla ucuz gibi gözükse de, Tayland için çok ucuz sayılmaz bu miktar.) İlk başta çok uyuzlanmıştık bu duruma, fakat oraya gidince neden para istediklerini daha iyi anladık. Türkiye'deki mekanlara gönüllü başvurusu çok az buralara kıyasla. Oysa burada eko turizm sayesinde hemen hemen her gezgin en az iki hafta kalıp, maddi destekte de bulunuyor, çalışmanın yanı sıra. Ayrıca Tayland'daki çoğu yer ve sistem oturmuş, kısacası gönüllüye değil, nitelikli gönüllüye ihtiyaçları var. Uzun süre kalırsan para almıyorlar senden, çünkü ancak uzun süre kalırsan gerçekten yararlı olabiliyorsun. Avrupalı turistlere de 350 baht zaten çok ucuz geliyor. Ayrıca oraya gelen gönüllülerden bazıları kömürden su arıtma sitemleri bile tasarlıyor. Dolayısı ile biz çok niteliksiz kalıyoruz ve kısa süre kalınca para istiyorlar haklı olarak.  O yüzden öyle zırt diye her gideni değil de, gerçekten uzun vadede katkısı olabilecek insanları tercih ediyorlar. Ve oturmuş bir sistem kurmak isteyenler için. bu çok anlaşılır bir durum. Ayrıca kısa süreli gönüllüler geldiğinde, burada ve diğer yerlerde yaşayan sabit ev sahipleri alışma süreci yaşıyorlar, tam alıştıklarında ise hoop diye yenileri geliyor. Her gelene sıfırdan iş öğret vs, gerçekten enerji kaybına yol açıyor. Kısacası Pun Pun'a ve diğer mekanlara gitsek biz en az 1-3 ay kalacağız deseek, kimse para istemez eminim. Ve  Pun Pun ve Panya'da vakit geçirirken, gerçekten bir yerlerde azıcık da olsa sabitlenmeye ruhen, bedenen ve iş öğrenmek açısından ihtiyacımız olduğunu fark ettik. Her 10 günde bir yeni bir yere gitmek, bizim açımızdan da çok enerji kaybına neden oluyor. Tam gittiğimiz yer ile uyumlanmışken, mekan değiştirmek yorucu olabiliyor.

Ikinci gün Peggy bizi çok güzel bir kerpiç eve yerleştirdi ve ücret konusunda gücünüz neyse o kadar destek atın dedi. Ama bu kadar keyifli bir evde kalınca kendimizi mahçup hissetmemek için, kişi başı normal günlük katkıyı yaptık 1 hafta için. :) Biz de ayrı bir cinsiz yani. Pun Pun'da sadece 11 Mart'a kadar kalabilirdik, çünkü kurs zamanları gönüllü almıyorlar. 11 mart'ta da Tayland vatandaşlarına açık 3 haftalık bir kurs başlayacaktı..




Kerpiç evimiz. :)

Pun Pun'da sabit yaşayan 15 kişi var. Jo ve Peggy'nin bir oğulları var 11 yaşlarında. Onlar dışında 2 tane daha çocuklu aile var. Anneler Amerikalı, babalar Tay. Arada 3-6 ay kalan stajerler var. Çocuklar okula gitmiyor, evde eğitim alıyorlar. Doğruluğu, yanlışlığı tartışılır.
Sabit yaşayan insan sayısı arttıkça, mekanın eli yüzü daha düzgün oluyor. Mutfak ve genel günlük işler daha hızlı ve düzenli akıyor. Pun Pun'un kocaman bir mutfağı var, yemekleri orada sabit yaşayan 15 kişi dönüşümlü hallediyor. Kısa süreli gönüllüleri pek mutfakta çalıştırmıyorlar. Her yer tertemiz, ve yemekler harika. İlk gün suşi yedik mesela, Türkiye'de sushi çok pahalı olduğudan iki tabak dolusu suşi yiyebilmek çok acayip oldu. :) Yani Pun Pun bir yandan aile mekanı gibi olduğu için çok düzenli ve otel gibi. Yemekler önüne geliyor. Pek alışık değiliz bu duruma, ben her zaman kolektif çalışmayı ve gittiğim yerde mutfak ekibine dahil olmayı tercih ediyorum. Öteki türlü misafir gibi hissediyorum ve bu his beni yoruyor. Pun Pun'da da sık sık misafir gibi hissettim kendimi, bu açıdan.





 Ana bina, mutfak ve yemek yenilen yer. Üst katında kütüphane var.

Vejetaryan ağırlıklı, güzel yemekler.

Bulaşıklar yukarıdaki leğenlerde yıkanıyor. (Herkes kendi tabağını kendi yıkıyor yine.) 5 leğen var içleri su dolu. İlki kirini akıtmak için, ikincisi detarjanlı su, sünger ile yıkıyorsun. 3, 4, 5 de durulamak için. Güzel bir sistem olsa da, bardaklar için ayrı bir sistem lazım. Su içtiğiniz bardağı temizlemek için yağlı suya batırmak istemiyorsanız. :)

  Pun Pun'un tüm tuvaletleri kompost  tuvalet. Ama bildiğimiz kuru kompost tuvalet değil, su kullanabiliyorsunuz. :) Tay'lar kuru tuvaletten hoşlanmadıkları için böyle bir sistem kurmuşlar. Bu tuvaletler normal tuvalet gibi, içine tuvalet kağıdı, idrar hepsini yapıyorsun. Tüm pislikler bir çukurda birikiyor, oradan borular ile fazla su ayrı bir çukura aktarılıyor. Ve üçüncü çukurda 1 yıl bekletiliyorlar, bu çukura kuru kompost malzemeleri (gübre, dallar, yapraklar ) da ekleniyor. Ama bu sistem ancak çok sıcak iklimli yerlerde uygulanabilinirmiş. Yani Türkiye'de kompost tuvalet kuru olmak zorunda.


Kompost Tuvalet. Bu arada Thailand'ın genelinde lavobo yok pek, eğer turistik bir yerde kalmıyorsanız. Tuvalete su dökülen çeşmede el yıkanıyor ve diş fırçalanıyor. Biraz garip geliyor bana bu durum.

Peggy ve kabile kadınları idrarlarını ayrı bir kovada hazırladıkları şekerli ya da pekmezli su ile karıştırıp, bitkilere gübre olarak veriyorlarmış. Şekerli su idrar kokusunu önlüyor, ama daha farklı bir fermentasyon kokusu yayıyormuş. Bu karışımı suyla inceltip sıvı gübre olarak bitkilere verince, onlar da bu durumdan çok hoşnut oluyorlarmış. :)

  Pun Pun'da çok fazla ekili, yükseltilmiş sebze yatağı var. Her sezon başka bitkiler ekiliyor bir yatağa. Kimi sebzeler tohuma bırakılıyor, özellikle bu kuru yangınlı dönemde. Köylüler her yeri yakıyorlar, hem kendi ekili alanlarını hem de ormanı. Jo bir yandan kötü bir şey olsa da bu, yerel halk tüm yaşamını ormandan karşılıyor ve anlamaya çalışıyoruz diyor.




Pun Pun'un asıl iddalı olduğu konu kerpiç ve doğal yapılar. Bir ev yapılması için (yaklaşık 3m x 3m. ebatında) en az 1000-1200 kerpiç tuğla gerekiyormuş. Biz, bir günde ekip çalışmasıyla 650 tuğla yapabildik. Kerpiç evlerin dekorasyonları da nefis. Bir kaç örnek ekliyorum.













Pun Pun'da değişik stillerde bir çok kerpiç yapı görmek mümkün. Zaman geçip uzmanlaştıkça  evler de daha düzgün olmuş. Evlerin sıvaları ve işçilikleri çok güzel. İlk başta kolay ve ucuz olduğu için aliminyum çatı yapıyorlarmış. Tabi bu malzeme yalıtkan olmadığı için çok ısı geçiriyor, ayrıca bir sürü hayvana yuva oluyorlar. Yeni yapılan yapılar yaşayan çatı, güzel bitkiler ekili. Hem de yalıtım açısından daha başarılıymış.

 Pun Pun'un bir de kendi ürettiği doğal sabun, şampuan ve organik kahve ile meyve sularını sattığı bir kafe'si var. Çok fena mutlaka gidip leziz bir şey içiyorsun, para harcamamak imkansız yani. :) Passion Fruit suyu bağımlısı olduk.





Cafe Pun Pun, çatısı yaşayan çatı.


  Kerpiç tuğlaları yapmak dışında, Emre ile bahçede çalıştık. O çapa yaptı, ben yabani otları ayıkladım. Bitkilere su verdim. Hortum yerine, küçük sulama kapları kullanınca daha uzun sürse de su vermek, hem bitkileri gözlemlemek hem de köklerine zarar vermemek açısından çok iyi oluyor. Wilderness ve Tacomapai'deki kalın hortumlar, çekiştirirken bitkilere zarar veriyor. Emre ile beraber büyümüş marul ve salataları yeni yerlerine aktardık. Arada mutfağa zorla girdik ve yardım ettik. Emre gün ısı sistemine yardım etti. Sabah 9 dan 12 ye kadar sıkı çalışılıyor. Sonra 4'e kadar öğle yemeği ve ara var, çok sıcak olduğundan 4'ten akşam yemeğine kadar tekrar çalışılıyor. Yani 15 kişi olduklarından bu saatler yeterli oluyor ve her işin altından kalkılıyor. İçme suyu dereden geliyor, 3 su tankı var. İlkinde taşlar ile arıtılıyor, ikincisinde kum ile, üçüncüsünde kömür ile arıtılıp, içilmeye hazır hale getiriliyor. Emre bu konu ile ilgili ayrıntılı yazacak daha sonra.
Kısacası Pun Pun'da hafif aile yeri ve otel komforu olsa da çok iyi vakit geçirdik. Aile mekanı gibi olduğundan akşam ateş başı sohbetleri vs dönmüyor, Tacomapai'de ki gibi. Herkes sosyal yaşamını yemekten sonra kendi evinde, kendi ailesi ile yaşıyor. Sosyal açıdan bazen çok soğuk bir yermiş gibi geldi bize, ama iş öğrenmek için çok iyi bir yer Pun Pun. Uzun süre stajer olarak çalışmayı planlıyoruz, bir kaç ay sonra, öğrenilecek çok sey var. Daha sonra tekrar gelmek üzere 11 Mart'ta ayrıldık Pun Pun'dan..

  Tayland, Malezya, Endonezya, Yeni Zelanda ve Avustralya'daki ekolojik ve permakültür uygulanan arazileri gezip belgesel çeken Audrey ve Phillipe. Fransa'dan sponsor bulmuşlar, Canon 600D ile çekim yapıyorlar. İnternet siteleri için: http://www.bio-logiques.org/


Pun Pun'un kurucusu Jo'nun ilham verici, güzel videosu:
"Life is easy, why do we make it so hard?"

 Pun Pun'a gelme sebeplerimizden biri de bu video'dur..

2 yorum:

  1. Siz hem calisip, hem de uzerine para mi veriyorsunuz? karin tokluguna, kalacak yer kalsiliginda mi calisiyorsunuz? Kusura bakmayin, herseyi cok guzel mis gibi anlatiyorsunuz, ama bu sekilde calismayi cazip yapan yurtdisi olmasi mi? bulasik yikayip, tarlada karin tokluguna calismak... ne kadar eglenceli?

    YanıtlaSil
  2. :) Bu soruları çok sorduk kendimize. Yurtdışına çıkmadan önce bu şekilde 10 ay Tükiye'de çalışmıştık, para vermeden, karın tokluğuna.

    Yurtdışında bazen hem para verip hem çalıştığımız oldu, bazen karın tokluğuna çalıştık, bazen para istediler, sonra iki hafta sonra sizin para vermenize gerek yok dediler, nadirde olsa para kazandığımızda oldu.

    Sonuçta iş öğrendik, bir arazi alacak paramız yoktu, turist olarak gezince tüm bu çiftliklerde verdiğimiz paradan daha fazla para harcıyoruz zaten.Çiftliklerde kalıp para biriktirip, gezdiğimizde oldu çok. Sonuç olarak iki senenin sonunda bir daha gönüllü iş yapmamaya niyetliyiz, ama gerçekten bir çok şey kattı bu seçimlerimiz zorlansak bile, öğrenmeye niyet ettiğimiz bir çok bilgiye ulaştık.

    Herkes kendi seçimlerinin sonucunu yaşıyor, bizimki de zaman zaman hiç eğlenceli değildi, zaman zaman nefisti:)

    YanıtlaSil