21 Şubat 2012 Salı

Mae Hong Son


Pai'den sonra çok kopuk bir otobüs ile Mae Hong Son'a gittik. Öyle ki, benim bile dizlerim sığmıyordu koltuğa. :) Çok sıcak olmasına rağmen, bu Thai'ler asla ter kokmuyor. Otobüste lahmacunumsu pis bir koku yok yani. :)

 Yolda değişik Thai insan manzaraları.. Kızlar da, erkekler de, çocuklar da çok güzeller.. Adım başı Monk - rahip görüyorsun. Kimi açık sarı kıyafetli, kimi turuncu. Aralarındaki farkı anlayamadım. Tüm Thai erkekler hayatında kısa bir süre de olsa  monk olurmuş, büyük prestijmiş bu.
Bu tatlı adamın  elindeki keman gibi bir şey, bambunun içinde arşesi var,  metal zamazingo da ses yükseltici. Aletin resonans yaratacak bir gövdesi olmadığı için yaratıcılığını kullanmış. :)
Mae Hong Son,  Pai ve Chiang Mai gibi turistik bir şehir değil, çok az insanın İngilizce bilmesinden anlaşılıyor. Ve daha ucuz. Çok sevimli, küçük bir şehir, çevresi milli parklar, mağaralar, şelaleler, Vipasana uygulanan Wat'lar , uzun boyunlu kabilelerin köyleri, kahve ve çay yetiştirilen küçük tarlalar ile dolu. Yine eğer motor kiralamazsanız, çevresini gezmek zor. Ucuza güzel bir guesthouse'a yerleştik, odamızdan göl ve tapınak manzarası. Tüm Thailand'da gün çok erken başlıyor, ve gece saat 23'den sonra tüm tezgahlar, kafeler kapanıyor..
Ertesi gün erkenden kalkıp motor kiraladık, Fish Cave'e gittik, Tham Pla milli parkları içinde.. Balıklar mağarada olmasa da, derenin suyu o kadar berrak ki, her yer balık kaynıyordu.. Burada Sazan balıkları kutsal, o yüzden kimse dokunmuyor onlara, anneannemin anlattığı çok güzel bir Rus masalı vardı, o masaldaki balık çizimleri gibiler gerçekten, kocaman ve muhteşemler.




.


Sonra bir kaç şelale ve köy gezdik. Çok fena çöp ve plastik dağları ile doluydu her yer. Bir de yaşadıkları yerin dibinde tüm çöplerini yakıyorlar. Akşam üstü, her yer yanan çöplerden kaynaklanan sis ve pis bir yanık kokusu ile doluyor, epey üzücü. Ayrıca ormanların kenarında ateş yakıp gidiyorlar, yanan yerlerde çok  pahalıya satabildikleri bir mantar çıkıyormuş yağmurlar başlayınca. O yüzden her yeri yakıp gidiyor köylüler, ve zaman zaman bu yüzden ormanlar da yanıyor.. İnsan her yerde insan ve para deyince akan sular duruyor her yerde maalesef..
Akşam, şehre yukarıdan bakan Wat Prathat Doi Kong Mu adlı tapınağa gittik, ve tüm şehiri çöp dumanı basmıştı.. Hemen yanındaki kafede harika bir gün batışı izledik ve nefis Thai kahvelerinden içtik:)


Yukarıdan bakınca, aslında bizim ülkeyi andıran yanları var şehrin. 
Tek fark çirkin yapılaşma yok, çingene pembesi, yeşil, saçma sapan beton binalar yok, ve tabi ki bu şehrin tüm ruhunu değiştiriyor.  


 Bu arada Couch Surfing'e üye olduk. Bu sayede bir sürü yeni insan ile tanışabiliyoruz. Janis adlı bir İsveç'li ile tanıştık. 3 yıldır Mae Hong Son'da yaşıyormuş. Onunla kahve içip, merak ettiğimiz  sosyolojik soruların bir kısmına yanıt bulmuş olduk. Mae Hong Son 1950'lerde uyuşturucu ticareti yaygın olan bir yermiş, ve şehrin ekonomisi bu şekilde dönüyormuş. Şu anda Thai'ler fark etmese de yerli halk geçimini mülteci kamplarından sağlıyormuş. Yaklaşık 18 bin kişilik bir mülteci kampı var bu bölge'de. Burma'lı mülteciler. Ve çok yakında bu kamp kapandığında çok büyük bir kriz bekliyormuş yerel halkı. Biz de Long Neck kabilesini ziyaret ettik. Onlar da Burma'lı mülteciler, Thai'ler giriş için 250 baht para alıyorlar, bu parayı da mültecilerin günlük ihtiyaçlarını karşılamak için aldıklarını iddia ediyorlar ama Janis'in dediğine göre bu para onlara gitmiyormuş.






Mae Hong Son'daki son günümüzde Janis'in evine yemeğe gittik. Ve Janis sayesinde ekmek ve ev yapımı yoğurt bulduk. Ben patates yemeği pişirdim pilav ile, Emre cacık, Janis de salata ile tatlı yaptı. Sonunda doyduk ve mideler bayram etti. Janis de buradaki tüm yabancılar gibi İngilizce öğretmenliği yapıyor. Bir kaç Thai öğrencisi de geldi. Thai'ce çok acayip bir dil. Aynı kelime birden çok anlama gelebiliyor, farklı ses tonları ile değişiyor anlam. O yüzden öğrenmesi zor.

Janis ve Chewbacca

Mae Hong Son'dan sonra aylaklığa övgüden çıkıp internetten bulduğumuz bir çiftliğe gitmeye niyet ettik. Adam telefonunu açmasa ve mail'lerimize cevap vermese de, internet sitesinde 'beni bulamazsanız bile gelip her zaman ateş yakabilirsiniz ocakta, ve battaniye bulabilirsiniz döşekte', yazıyordu. Hem ucuz, hem de çok ilginç bir yere benziyordu.. Gidip şansımızı denemeye karar verdik...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder