30 Ocak 2012 Pazartesi

Bangkok

 Ne yazayım bilemiyorum. Bünye sıcağı yeyince biraz sapıttı. Çok fazla renk ve çok fazla koku var; algılar karıştı bayağı. Bambaşka bir dünyaya geldik gibi gerçekten. Geldiğimiz gece Çin yeni yıl kutlamalarına gittik. Kendimi biraz uzaylı gibi hissediyorum. İngilizce iletişim kurmak zor, yazıların hepsi Thai'ce.  İnanılmaz et tüketimi dışında, şahane meyvalar var. İlk kez star fruit yedim hayatımda, gerçekten yıldızlı meyve. :) Mide'yi hemen cortlattık. Çok kalabalık, bir yandan pis kokulu leş bir yer Bangkok, diğer yandan nefis tiger balm kokulu, rengarek çiçekler ve inanılmaz kuşlarla dolu,  huzurlu, güler yüzlü insanlar ile çevrili..  Evinde kaldığımız arkadaşımız ile çok güzel vakit geçirdik. Kanal yanındaydı evi, kocaman bir 'monitor' sudan çıkıp bahçeye girebiliyor bazen. Timsah gibi bir şey, çok acayip. (http://en.wikipedia.org/wiki/Water_monitor
Sık sık, 'nereye geldik?', diyoruz:) Çok da yazasım yok aslında.. Kendi defterime yazmak daha keyifli geliyor..  Dünyanın bir ucuna gelip sürekli internet ile haşır neşir olmak istemiyorum gibi.. Biraz kaybolasım var buraları yorumlamadan önce..  Ufak ufak kuzeylere çıkıyoruz, orada bir yerlerde demlenip yazarım sonraa:) 

 Çin Ejderha Yılı Kutlamaları
 Wat Arun
 Wat Po



 Reclining Buddha


 Chatuchak Market


Geriye dönüp bakınca görüyorum ki, Bangkok beni biraz zorlamış. Hem yemekler, hem pis şehir hali. Yine de arkadaşımız Doğa ve kız arkadaşı Bua sayesinde, 'yerel halk neler yapar?' 'nasıl eğlenir?', gibi konularda genel bir fikrimiz olmuş oldu. Hiç İngilizce anlaşamıyor olmak çok zor. Tüm İngilizce kelimeleri iki kere söylüyorlar. 'Same same', 'quick quick' gibi.. Her gün biraz daha anlamaya başlıyoruz garip İngilizcelerini. Sadece 'merhaba', ve 'teşekkür ederim' demesini öğrenebildik Thai'ce. Bir de 'pum pui' şişko demekmiş. Aşırı et tüketimi, sokakta satılan neyin ne olduğunu anlayamamaktan ötürü, abuk subuk şeyler yemiş olunca mideler fena oldu. Ama bu kaçınılmaz bir şeydi, sıramı savmış olmaktan memnunum. :) Wat Arun, Wat Po, kanal turu, Chatuchak pazarı , Khao San caddesi, gezdiğimiz yerler arasında. Bir kaç kez masaj yaptırdık ve popüler masaj okullarında değil de, daha çok yerelin yaptırdığı yerlerde masaj yaptırmanın daha başarılı ve ucuz olduğunu anladık. Doğa'nın evinin bahçesindeki ateş böcekleri inanılmazdı. Bu kadar pis bir kanal yanında, hiç sönmeden Miyazaki animasyonları gibi parlayan ateş böcekleri nefisti.. Doğa'nın evi dışında Bangkok beni çok açmadı, ama yine de güzel oldu, 'Thai şehirleri neye benzer?', bilmek açısından..













22 Ocak 2012 Pazar

Yol Özeti (Türkiye)


Türkiye'deki Permakültür ve doğal tarım açısından planladığımız yol, ocak ayı itibari ile bitmek üzere.. Dönüp bakınca gitmeyi planladığımız ama gidemediğimiz yerlere üzülüyorum. Çamtepe, Dedetepe, Alakır, Kardeş Bitkiler gibi..

An itibari ile Tayland'a gidiyoruz. Bahreyn hava alanından canlı yayındayım. Orada da bu konuda çalışmak istediğimiz yerler var. Zaten mevsim itibari ile Türkiye'de çadırda kalmak ve arazide çalışmak zor.. Hayat daha ucuz olacak fikri de iyi geliyor Tayland'da.. Şu gri, kokan insan, zaman, para ve enerji çalan İstanbul'dan yola çıkıp, rengarenk bir dünyaya gözümüzü açacak olma fikri bizim için ne ile karşılaşacağımızı bilmesek de oldukça heyecan verici..

Şimdiye kadarki yol halimizin bir özetini yapmak gerekirse:

  • Bu yol boyunca en çok kendim ile yüzleştim diyebilirim, yüzleşmeye de devam.
  • Önyargılarımın ve hislerimin beni yanılttığı çok oldu. Bir yere gittiğimizde ilk hafta hiç hoşlanmadığım biri ile çok iyi vakit geçirdiğim oldu, ya da tam tersi. Her şeye ve herkese zaman vermek gerektiğini, bazı durumların çok hızlı dönüştüğünü gördük.
  • Yol yolda düzülürmüş, gerçekten de öyle. Hiç bir şey tasarladığımız gibi olmadı, ama hep bizim için olabildiğinin en iyisi oldu.
  • Kendimize ve şansımıza inanmaya başladık.
  • Ben en çok bulaşık yıkadım Permakültür adına. Uygulama anlamında da çok ciddi edinimlerin olamadı. Emre hep daha ağır işlerde çalıştı. Zaman zaman 'bulaşık yıkamaya mı çıktım bu yola?' dediğim oldu. Ama değişik insanlarla beraber yaşama deneyimleri çok geliştiriciydi.
  • Ellerim bulaşıktan değişti, ayaklarım yalın ayak gezmekten genişledi:)
  • 8 gün banyo yapamadığım oldu. Bilenler bilir beni, epey zorlanırım öyle koşullarda. Ekolojik yaşamaya çalışan kokoş yanım ile yüzleştim, yıkanamadığında dünyanın sonu gelmiyormuş. :)
  • Geçtiğimiz 10 ay hem bizim için, hem de ailelerimiz için güzel bir geçiş hazırlığı oldu sanırım, yurt dışı yolculuklarımız için..
  • Hayatta ne seçiyorsanız, nerede yaşıyorsanız yaşayın, permakültürün dünyaya saygı, insana saygı ve eşit paylaşım ilkelerini gözeterek kendinizi iyileştirebilirsiniz. Permalkültür'den bir haberseniz de aklınızı kullanarak bu kadar basit ama nedense uygulaması bu kadar zor olan bu etiklere uygun yaşayabilirsiniz. Adlara, kavramlara, kişilere değil de, her konuda olduğu gibi işin özünü anlamak ve kavramlar üstünden kirlenmemeye ve kirletmemeye odaklanmak gerektiğini düşündük.
  • En çok insan ilişkileri açısından geliştik, konu ile ilgili çok önemsediğimiz bağlantılar yaptık. Bir sürü yoldaş edindik.
  • Yapamadıklarım yerine, yaptıklarıma odaklanmayı seçmeye karar verdim, çok iyi geldi.
  • Adının ne olduğundan çok, her konuda en önemli durumun düzgün iletişim kurmak olduğunu ve insan ilişkileri sorunsalları üstüne çok düşündük, kendi payımıza düşenleri yapmaya niyet ettik.
  • Kafalarımız çok değişti. Kendimi çok doğa sever, 'ekolojik' zannederken, bilmeden yaptığım bir sürü hata gördüm. Kendi tüketici taleplerimi, ve payıma düşeni yapmaya başladım. Ya da hala ufak ufak deniyorum dönüşmeyi diyebilirim.
  • Kendimiz ile yüzleşmek zaman zaman çok zorladı. Ama sonunda biraz daha köşesiz insanlar olduk sanırım. Yola çıkarken sahip olduğumuz endişe ve kaygılarımızın çoğu uçtu gitti.. Yerlerini  daha önce hiç düşünmediğim başka kaygılara bıraktı..
  • Zenginlik kavramımız çok değişti. Ve değişir değişmez hayatımız ciddi anlamda maddi açıdan kolaylaştı. Temiz gıda, temiz su, barınak, ve hayatımızı paylaşacağımız güzel insanlar dışında hiç bir şeye ihtiyacımız olmadığını, sık sık deneyimledik.
  • Bugün temiz gıdaya ulaşmanın para ile ilgisi olmadığını,  zenginin de fakirin de temiz gıdaya öyle kolay kolay ulaşamadığını gördük, kişi fark etse de, etmese de.
  • Dünyasal sorunların, aşırı nüfus, temiz gıda, petrol kaynakları, şirket politikaları gibi konuların etkilemediği tek bir canlı olmadığı gibi, tüm sorunların çözümleri için çalışmanın hepimizin sorumluluğu olduğunu ve hangi yoldan giderseniz gidin, payınıza düşeni yapmadığınız sürece, söylenmelerimizin anlamsızlığını bildik.
  • Para bittiği anda her zaman ya bir iş, ya bir yerde gönüllü çalışma fırsatı çıktı. Akışa güvendikçe yolumuzun açıldığını gördük.
  • Gezgin olmanın avantajları dışında, zaman zaman çok enerji kaybına neden olduğunu gördük. Bir yerde sabit olsaydık, topraktan daha çok şey öğreneceğimizi bildik. Kendi ektiğimiz bir ağacın büyümesini gözlemleyerek, hatalar yaparak büyüyeceğimizi anladık. Ama gezme arsızlarıyız, bir yere yerleşmeden geziyor olmanın da kafa açıcı yanları var. Ne istemediğini görmek açısından.
  • İki kişi olmaktan güç aldık, alıyoruz hep. Ama gönüllü ortamlarında birbirimizin iş yükünü hafifletelim derken, tüm gün çalışıyor bulduk kendimizi zaman zaman. Kendi çalışma koşullarımızı ve ihtiyaçlarımızı iyi belirleyip, açıkça ifade etmenin kolaylaştırıcılığını fark ettik.

  • Türkiye'de çok hızlı bir şekilde moda olan Permakültür, gördüğümüz kadarı ile şimdilik 'kalburüstü' kesimin ilgi alanı. Ve herkes büyüme sancıları çekiyor. İçinin hızla boşalmamasını umuyorum.  Terminoloji olarak da  köylü ve yerel halka yabancı bir kelime. 
  • Permakültür kurs ücretlendirmesi ile ilgili çeşitli tartışmalara tanık olduk ve oluyoruz. Eğitim ve eğitmen sayısı arttıkça fiyatların da düşeceğini düşünüyoruz. Her konuda olduğu gibi burada da, ihtiyaçlarınızı göz önünde bulundurarak, gönüllülük ya da burs gibi seçeneklerle bu fiyatları kendiniz için düşürmeniz de mümkün. Permakültür'ün kapsadığı ideolojiyi göz önünde bulunduran herkes de bu konuda elinden geldiğince duyarlı. Bizim de içinde yürüdüğümüz yola çıkmamızı sağlayan en büyük etkenlerden biri, var olmak istediğimiz yerlerde bu şekilde varolabileceğimizi görmüş olmamızdır.
  • Bu ülkede yerel halkın ve konvansiyonel tarımın sonuçlarını görmemek mümkün değil. Ekmeyen, üretmeyen bir toplumuz. Gittiğimiz yerlerde genelde erkekler köy kahvesinde, gençler büyük şehirde. Kadınlar çalışsa da, çoğu ihtiyaçlarını süpermarketlerden karşılıyorlar. 
  • Yerel halka kimyasal tarım yapma demek genelde anlamsız, çünkü adam ancak bu şekilde para kazanabiliyor. Bizim gibi entel dantel permakültürcülerin çoğunun açlık gibi bir derdi yok. Ürünleri kendilerine yetene kadar, kendilerini idare edecek 'freelance' iş, ya da maddi kaynağa sahipler. Yani arazinizin yakınında kimyasal tarım yapan bir köylüye başlangıçta müdahale edilemez. Ürün fazlan gözle görülür olunca, onlar da ilgilenmeye başlıyorlar konu ile.
  • Şehirli insanlar olarak, yerel halk ile iletişim kurmayı öğrenmemiz gerektiğini gözlemledik. Bir PDC kursunda en çok anlatılanlardan biri olan bu konuyu uygulayabilen çok az insan ile tanıştık.
  • Gittiğimiz, sevdiğimiz tüm doğal yerleri, kendi halkımız ya da devletin ne kadar hızlı perişan ettiğini daha sık görmeye başladık. Tüm eylemsizliklerimiz ile sıranın her birimize tek tek geldiğini, geleceğini bir kez daha gördük. 
  • Tibet'e de gitsek, Anadolu köylerine de, günümüzde kapitalizm, globalizm gibi 'izm'le biten her şeyin nasıl her yeri berbat, ve aynılaştırdığını ve bizim bakış açılarımızdaki boşlukları gördük.
  • Marketten çok bir şey yiyemez, temizlik malzemelerini tüketemez, süt ve et ürünlerinden korkar bir hale geldiğimizi, ve nasıl 'leş' şeyler ile bedenimizi, zihnimizi kirlettiğimizi gördük.
  • Yıllardır bir arazi arayan insanlar olarak, arazi almaktan şimdilik vazgeçtik. İnsanların büyük araziler içinde kaybolduklarını, arazi almak yerine, kafamıza uyan birilerinin yanına yerleşip, birlik olmanın daha anlamlı olduğunu gördük.
  • Bir yandan ne kadar romantik, uçan bir kadın olduğumu, diğer yandan ayaklarımızın ne kadar yere bastığını ve hem kendimiz hem de evren için olabilecek en doğru yolu seçmiş olduğumuzu düşündüm sık sık. Ve seçimlerimizin sorumluluğunu alabildiğimizi düşündüm.
  • Gerçekten 20 yıllık oturmuş permakültür uygulanmış bir yerin neye benzediğini merak ettik sık sık. Bunu Tayland yolunda deneyimleyeceğimizi umuyoruz.
  • Bir daha büyük konuşmak istememekle beraber, betondan bir apartman katında yaşamayı seçmeyeceğimizi biliyoruz sanki.
  • Dünyayı değiştirmeye çalışmadığımızı, kendi koşullarımızda elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığımızı, kendimize ve toprağı iyileştirmeye çalıştıkça, iyi olduğumuzu gördük. Her koşulda sorunun değil, çözümün bir parçası olmaya çalışarak yaşamayı planlıyoruz..
  • İnsan çeşitliliğinin, farklılıkların güzelliklerini görmeye çalıştık, çalışıyoruz. Hangi konuda çalışılırsa çalışılsın, birlik olmak gerektiğini gördük.
  • Yani hepimizin hayatlarında deneyimlediklerini, bir kez daha biz de deneyimledik. Ama bu sefer çözüm önerileri, ve bireysel olarak seçim ve eylemlerimizin önemini bilerek, daha umut dolu bir şekilde yürümeye başladık..
Esasında çok da acayip değişimler olmadı yani bir yandan. Diğer yandan çok değiştik, iyileştik.. Nerede olduğumuzu, hangi noktalara ulaştığımızı sorgulasak da, genel olarak kişisel gelişimlerimizden memnunum.  Yolumuza, bizi sevdiklerini bilsek de sürekli endişe yükleyen aile üyelerimize anlatamadığımız tek şey, hayal kurmadığımız, uçmadığımız.  Yaşlılığımızı da, her tür ihtiyacımızı da düşünüyoruz, hatta elimizden geldiğince var olan her canlının da ihtiyaçlarını gözetmeye çalışıyoruz. Hayat bu şehirde ne kadar zorsa, kırsalda da zor, yolda da zor. Ama hayatımızda ilk kez tam olarak ne yapmak istediğimizi biliyoruz. Başarılı oluruz, olamayız o ayrı.. Ama inandıklarımızı deneyecek kadar cesur olduğumuz için şükrediyorum..

Böyle işte şimdilik durumlar..

16 Ocak 2012 Pazartesi

Permakültür Giriş Kursu - Hira Doğrul



Ankara'ya döner dönmez, ODTÜ'de düzenlenen, Hira'nın eğitmenliğindeki iki günlük giriş kursuna gittik. PDC sertifikam olsa da, konu üstünde çalışsak, okusak, tartışsak da yakın çevreme kısaca özetlemeyi beceremiyorum Permakültürü. Okudukça ne kadar az şey bildiğini fark ediyor insan. Tekrar tekrar dinlemekten hiç sıkılmıyorum. Bir sürü PDC sertifikanız da olsa, bin tane kitap da okusanız, bildiğinizi iyi, basit ve herkesin anlayacağı gibi toparlayıp anlatabilmek, hele de bu kadar kapsamlı bir konuda çok zor. Ben yapamıyorum. Bu nedenle bir kez daha giriş kursunu dinlemek çok iyi geldi. Hira'nın anlatım tarzını zaten çok beğeniyorum. Ve her eğitmenin anlatım tarzı, kendi hayat deneyimleri ile harmanlanmasından dolayı her zaman ilginç oluyor. Hira hiç uzatmadan, nokta atışları yapıyor. Benim gibi fazla romantik biri için, Hira gibi anlatıcıların  kendime getiren yanlarını da seviyorum.


Hira


Hira doğa sevgisinden değil, hepimiz duvara toslayacağımızı öngörerek paçayı yırtmaya çalıştığımız için permakültürü seçiyoruz diyor. Ve hepimiz kesin olarak duvara toslayacağız zaten, bundan kaçış yok. Bu teknik ile hava yastığı görevi görmeye çalışıyoruz diyor. Ve kendi adımıza sorunun değil, çözümün bir parçası olmaya çalışıyoruz sadece. Zaman öyle bir halde ki, şirketler tarafından yönetilen bir dünyada devrimler bile sokaklara çıkıp eylem yapmak ile olamaz. Hepimizin kendi payına düşeni, kendi koşulları içinde hemen yapması şart.

Hira'nın kursunda anlattıklarını özetlemek imkansız tabii ki, giriş kursu almanızı öneririm. Giriş kursu, 72 saatlik PDC kursunun bir özeti gibi oluyor. Konu ile ilgili hemen hemen her şey anlatılıyor aslında giriş kurslarında, ama pratik uygulama ve teknik konuların ayrıntılarına girilemiyor. Ben zaten bu blogda var olan bilgilerin linklerini ve özetlerini paylaşmak dışında, olan sorunları ve bilgileri tekrarlamak istemiyorum. Kişisel deneyimlerimi paylaşmak istiyorum sadece.


 Ama önerdiği bazı kitapları ve paylaştığı bazı bilgileri de atlamadan edemeyeceğim.
  • Günümüzde kültür, dil ve toplumsal çeşitliliğin öldüğü gibi, tarımsal alanlardaki tür çeşitliliği de ölüyor. Eskiden 150 çeşit pirinç olan Endonezya da bugün sadece 2 çeşit pirinç türü kalması gibi..
  • Suyun neden akması gerektiğini, ormanın neden iyi bir şey olduğunu, petrol tüketiminin ve taleplerimizin yarattığı sonuçları neden anlatmamız gerekiyor anlamıyorum diyor Hira. Su akacak tabi, bu kadar basit.
  • Tarlalardaki tek yıllık bitkilerin aksine, ormanlardaki gibi çok yıllık bitkilerin çoğunlukta olduğu, istiktarlı ve kendine yeten sistemler kurmak permakültürün hedefidir.
  • Permakültür, 'sorun'dan kaynaklanan yan etkileri korumak ile uğraşmaz, doğrudan sorunun kendisini çözmeyi hedefler. Yani doğayı kirletmemizden etkilenen kuşları korumaya çalışmaktan ziyade, kirliliği temizlemek üzere asgari alanda azami olarak ne yapabilirize odaklanır. 
  • Permakültür, doğadaki çeşitlilik gibi insanların çeşitliliğini de sever. Aynı kafada olmaya çalışmıyoruz. Hepimiz nefes alıyoruz. Hepimizin derdi aynı. Çok başka ama çok aynıyız ve çeşit güzeldir.
  • Çoğumuz 5 jenarasyondur şehirli insanlarız ve herkesin kırsala taşınması ve üretici olmasını savunmuyoruz. Eğer üretmiyorsan, yerel üreticileri destekleyebilirsin. Biz seçimlerimizi her gün yazarkasalarda yapıyoruz. Ne almayı seçiyorsun, ne talep ediyorsun?
Bu noktada Kardeş bitkiler'den Ceyhan Temurcu da aramızdaydı. http://kardesbitkiler.blogspot.com/
Ankara'da temiz ve aracısız gıdaya nasıl ulaşırız konularında ciddi emekleri var Ceyhan'ın. Aşağıdaki linkler aracılığı ile evlerinize kutu içinde besin değeri yüksek, taze ve temiz (yapay kimyasallarla kirlenmemiş) gıdalar gelebilir. Toprak Ana, DBB ve ADA, konu ile ilgili çeşitli kişi ve kaynaklara ulaşabileceğiniz iletişim ağlarıdır.





Ankara Yakınlarında temiz gıdalara ulaşmak için:


Güneşköy, Our Garden Project, Kırıkkale

DBB (Doğal Besin, Bilinçli Beslenme)


ADA (Aracısız Doğal Ürün Ağı)


Ankara dışındakiler için:

 Yeniköy, Bayramiç-Çanakkale 

  Toprak Ana

Hira'dan  permakültür kaynaklarına ek  kitap önerileri:

  • E. F. Schumacher, Küçük Güzeldir 
  • Micheal Pollan, Etobur-Otobur İkilemi
  • Eugene P. Odum- Gary W. Barrett, Ekolojinin Temel İlkeleri
  • Fikret Berkes, Mine Kışlalıoğlu, Çevre ve Ekoloji
İsmi gibi güzel bir insan olan Hira'yı dinlemek güzeldi. Kafamda bazı şeylerin tekrar oturmasını sağladı. Artık pratik olarak olabildiğince teknik permakültür uygulaması görüp, öğrenmek ve bir an önce kendi koşullarım içinde yaparak deneyimlemek istediğimi fark ettim yine..

Sonradan eklenti: Bugünlerde okumaya başladığım harika bir blog var. Blogun yazarı Marmariç'te Hira'nın Permakültür Giriş kursuna katılmış. Kurs ve Marmariç hakkında yazdıklarını okumak isterseniz : http://blog.dunyakazanbizkepce.com/?p=200
Diğer yazıları ve çektikleri fotoğraflarda çok keyifli,bilginize..

7 Ocak 2012 Cumartesi

Datça

BOSTANCIK

Eğer siz de bizim gibi gezinip, Türkiye'de düzgün Permakültür uygulanan yerlerde kendinizi geliştirmek istiyorsanız, Bostancık şimdiye kadar gittiğimiz yerler içinde en çok uygulama görebileceğiniz yer. Gidin mutlaka, moraliniz düzelsin. :) 
Tuğrul ve Pınar

Yola çıktığımızdan beri nereye varacağımız ile ilgili düşünürken, iki kişinin bir arazide yaşamasının zor olduğunu, kalabalık olunca da ayrı zorluklar yaşandığını düşünüp durduk.. Tuğrul ve Pınar 'iki kişi birlikte neler  neler yapılmaz ki?'nin güzel kanıtları.. Tuğrul ve Pınar, ikisi de mühendis, yıllarca Amerika'da yaşamış ve çalışmışlar. Sistemden sıkılıp Türkiye'ye dönüp uzun süre arazi aramışlar ve sonunda Datça'nın Kızlan köyünde 12 dönümlük harika bir mekan edinmişler. Bostancık'ı aldıklarında permakültür ile tanışmıyorlarmış. Önce Penny'nin kursunda tanışmışlar, sonra da Tuğrul, Bill Mollison ve Geoff'in öğrencisi olma şansı yaratmış kendine. Emre ile Tuğrul bu kurstan tanışıyorlar. Bu arazinin kendilerine yetecek kadar olan kısmını ekmişler. Gıda ormanları, yağmur hendekleri, çeşit çeşit tavuk traktörleri, çok güzel ve yakışıklı tavukları ve horozları, kompost tuvaletleri, zeytin, narenciye, ıhlamurun yanı sıra bir sürü azot bağlayıcı öncü ve çok yıllık bitkileri görmeniz mümkün Bostancık'ta. Gerçekten orada olmak çok ilham vericiydi. Çok mütevazi ve hoş sohbet insanlar oldukları için, bildikleri her şeyi çok hevesle paylaşıyorlar. Yıllarca çalışıp biriktirdikleri para ile de, okudukları, öğrendikleri, tüm doğal tarım ve permakültür uygulamalarını denemeye çalışıyorlar. Bir kez daha ne kurs, ne de kitaplar, ne öğreneceksek topraktan öğreneceğimizi gördük Emre ile..


Üzerinden tavuk traktörü geçmiş bir bölümü dirgen ile şöyle bir havalandırırken. Özellikle ayrıklar burada da baş belası.

Yükseltilmiş yataklar, 'keyhole' formunda.

Bostancık'ın bir diğer iyi özelliği, temiz. :) Genelde kaldığımız yerler erkek egemenliğinde ve kalabalık yerler olduğu için bu kadar özenli ve temiz görünmüyor. Bostancık'ta her şey derli toplu, ben kendimi çok iyi hissediyorum oraya her gittiğimde, takıntılı bir Başak kadını olarak. :) Mekan iklimsel ve görsel olarak da insanın içini açıyor zaten.
Yerel halk ile de iyi geçiniyorlar. Sürekli bahsettikleri, bizim tanışamadığımız Kızlan köyünden bir Yüksel teyzeleri var. Köyün geleneklerine saygılılar, ve onlardan öğrendiklerini kendi okudukları ile harmanlayarak uyguluyorlar. Güzel ürün takasları yapıyorlar. Biz kendi evimizde kaldığımız için Bostancık'a ancak bir kaç kez yardıma gidebilmiş olsak da, orada bir ay çadırda kalıp onlar ile çalışsaydık, yıldızlar ile uyusaydık ne çok şey öğrenirdik, diye düşündük.. Bu sefer olmadı, mevsim itibari ile.. Yardıma gittiğimizde de çok az çalıştırdılar bizi, yorulmayalım diye. Pınar ile ben güzel sohbetler ederek ekşi kulakları kestik, bezelye, nohut, mercimek ektik ve etraflarını malçladık. Ayuşkacık da bahçe eldivenlerini çalıyordu biz ekim yaparken. Emre ile Tuğrul, kompost tuvaletin yanına küçük bir havuz kazdılar, yeni oluşturulacak sebze bahçesini düzenlediler.
Bostancık'ın hayvanlarının hastası olduğumdan, elimde en çok Ayuşka'nın ve kedilerin resimleri var.
Ayuşka


 Ayuşka tam bir ayı yavusu. Çok fena, aklımdan hiç çıkmıyor hala, mıncır mıncır öpülesi.


Agave çiçeği

Birbirleri ile iyi geçinen, sakin, düzgün iletişim kuran, birlikte çalışması keyifli, çok hoş sohbet insanlar Tuğrul ve Pınar. Kendimizi onlara çok yakın hissettik. Sık sık kulaklarını çınlatıyoruz, ve tabi Ayuşka'nın da. :)  Biz kendilerinden bol bol ilham ve keyif aldık. Gerçekten uygulama görmek istiyorsanız, mutlaka Bostancık'a gidin derim..
Yeni kompost tuvalet.

 Pınar'ın güzel kahvaltısı ve leziz kurabiyeleri.

Bostancık'taki permakültür ve doğal tarım uygulamaları için ayrıntılı bilgileri bloglarında bulabilirsiniz. Tuğrul da, Pınar da anlatmayı ve paylaşmayı çok sevdiklerinden, her konuda kendilerine danışabilirsiniz. Tüm Bostancık ailesinin güzel niyetleri ve uygulamaları çoğalarak kendilerine geri dönsün.. Tekrar teşekkürler..

Datça'dan ayrılırken, Deniz bize böyle gülümsüyordu, 'yol'dan..

1 Ocak 2012 Pazar

Datça

Kasım ayı, çadırda kalmak için çok soğuk olduğundan, anneannemin yazlığına Datça'ya gittik. Onca zamandan sonra Emre ile kendimizin bir evi olması çok iyi geldi. Bol bol film, kitap, güzel yemekler yapmaca çok iyi geldi. Emre aralık ortasında yapacağı Permakültür sunumu için çalıştı. Ben de keyifle yeni yemekler pişirmeyi denedim, bu blog işine başladım. :)  Kendi kişisel alanımızın olması iyi geliyor. Çünkü gittiğimiz her yerde, bizi ne kadar iyi ağırlıyor olsalar da, her zaman 'rahatsız mı ediyorum' tarzında endişeler içinde geçiyor. Tam mekan ve insanlar ile uyumlandığımızda hoop başka bir yere gidiyor oluyoruz..
Datça'nın harika doğası ve yaşam alanımızın bize ait olması dışında bir diğer iyi yanı da Datça'daki kolektif, Bostancık ve orada tanıştığımız diğer harika insanlardı.. Gündüzleri yapılan işlerin biraz ucundan tutmaya çalıştık, akşam da evimizde keyif yaptık.. 
                                                   



Kolektif ve kolektifin güzel insanları

Datça kolektifi, çeşitli nedenler ile Datça'ya yerleşmiş, bir grup tatlı insanın, haftada birkaç gün buluşarak, ortak olarak ektikleri ve ürünleri paylaştıkları bir kolektif bahçesi. Mekan hiçbir üyeye ait değil. Her biri o kadar özel, iyi niyetli insanlar ki.. Orada her pazartesi buluştuğumuzda sık sık yaş çeşitliliğinin ne kadar iyi bir şey olduğunu ve belli yaş üstü insanların köşelerinin iyice yumuşamasından dolayı beraber birlik olarak üretmenin daha rahat olduğunu düşündüm. Güzel kolektif buluşması günlerinde biz oradayken buğday ayıklamaya yardım ettik, zeytin topladık, onlardan bir sürü tohum topu ve ilham aldık.

Yasemen kolektif üyelerinden, kendisini ekomimari atölyesinden tanıyoruz. Çok becerikli ve duyarlı biridir.  Yaşam enerjisi, ve hayattan keyif alma yetisini pek beğenirim. Türkiye'de onlarca dönüm arazisi olup, yalnız başına başa çıkamayan, diğer taraftan da arazisi olmayan ama üretmek isteyen genç insanları bir araya yasal olarak nasıl getiririz üzerine kafa yoran belki de tanıdığım tek kişi. Onun zeytinlerini toplamaya gittik bir kaç kez, Palamut büküne karşı, sonrasında manzaraya karşı şarap içtik. :) Keyif hallerinden bahsederken, Yaemen'in güzel evinde yediğimiz karanfilli tarhana çorbası ve bademli somon'u anmadan geçemeyeceğim:)


Yasemen


Gün erken karadığından az çalıştık, ve kolektif üyeleri sayesinde çok özel yemekler ve kahvaltılarda dost sofralarına konuk olduk.





Son olarak Deniz ve Hamdiye Dinç'in bize hediye ettikleri, kendi elleri ile yaptıkları, harika yol defterini paylaşmak istiyorum. O kadar tatlılar ki, içine Hindistan ve Tayland haritası bile yapıştırmışlar.
 En güler yüzlü aile: Deniz, Hamdiye, Küçük Deniz, ve doğmayı bekleyen Dünya bebek

Oya, Deniz, Hamdiye, Tuğrul, Pınar, Yasemen, Fulya, Meral ve Hasan bey sayesinde hem çok şey öğrendik, hem de keyfin her halini yaşadık şımararak. Hepsi çok iyi niyetli, yaşayan her canlıyı ellerinden geldiğince gözeten, çok özel insanlar.. Hepsine tekrar çok teşekkürler.. Toprak ve insanların zihinlerine ektikleri güzel tohumların çoğalması dileklerim ile..